Konudaki sayfalar: < [1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21] > | Off topic: İlginç yazılar Konuyu gönderen: Adnan Özdemir
| Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN __________________________________ | Dec 13, 2020 |
--Tümüylen alıntı--
"Türkiye'nin sahilleri böyle mahvedildi"
Yazı: Yusuf Yavuz 10.12.2020 13:29
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun kardeşi Hasan Çavuşoğlu’nun fotoğrafta yer alması dikkat çekti. İspanya'da dahi bu kadarı yok...
Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde doğal sit alanı statüsündeki Selinus sahilinde yapılması planlanan 5 yıldızlı otel projesi tartışma yara... See more --Tümüylen alıntı--
"Türkiye'nin sahilleri böyle mahvedildi"
Yazı: Yusuf Yavuz 10.12.2020 13:29
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun kardeşi Hasan Çavuşoğlu’nun fotoğrafta yer alması dikkat çekti. İspanya'da dahi bu kadarı yok...
Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde doğal sit alanı statüsündeki Selinus sahilinde yapılması planlanan 5 yıldızlı otel projesi tartışma yarattı. Green Park Otelleri’nin sahibi Adil Üstündağ, bu bölgede inşa etmeyi planladığı otel projesinin görsellerini yerel basınla paylaştı. Selinus Sahiliyle ilgili hazırlanan koruma amaçlı imar planında 4 kat yapılaşma izni verilirken kamuoyu ile paylaşılan otel projesinin 8-10 kat niteliğinde olması akılları karıştırdı. Projenin uygulanmak istediği alanla ilgili Gazipaşa Belediyesi’nin yaptığı 18 uygulamasına karşı açılan dava sürerken otelin duyurusuyla ilgili fotoğraflarda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun kardeşi Hasan Çavuşoğlu’nun da yer alması dikkat çekti. Covid-19 salgınının turizmi vurduğu bir dönemde bölgedeki kimi otel sahipleri tarımsal üretime yönelirken Gazipaşa’daki verimli tarım arazileri ve koruma altındaki sahil betonlaşmaya açılacak.
(Selinus sahilinde oteller için 10 ayrı parsel ayrılmış durumda)
Antalya’nın doğusunda yer alan Gazipaşa’daki Selinus sahili, kentin betonlaşmadan korunabilmiş son kıyı alanlarından biri. Adını Selinus antik kentinden alan 3. Derece doğal sit alanı statüsündeki sahilde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan Koruma Amaçlı İmar Planı’na göre yaklaşık 2 kilometrelik alan 5 yıldızlı otellere açılmıştı.
(Gazipaşa ilçe merkezinde yer alan Selinus -Kızılin- sahili otellere açıldı)
TARIM ALANLARI VE SİT ALANI OLAN SAHİL BETONLAŞACAK
Gazipaşa Belediyesi’nin Selinus sahilini de kapsayan bölge için yaptırdığı 18 uygulamasıyla ilgili işlemlerin tamamlanmasının ardından ise Selinus sahilinde otellerin inşasına başlanması planlandı. Ancak Türkiye’nin önemli tarımsal üretim merkezlerinden biri olan Gazipaşa’da halkın önemli bir kesimi sahilin 5 yıldızlı otellere açılarak betonlaşmasına karşı çıkıyor. Yarı tropik iklimi sayesinden muzdan avokadoya, ejder meyvesinden pepinoya birçok tropikal meyvenin yetiştirildiği ilçede tarım önemli bir geçim kaynağı. İlçenin sahil kesiminde yer alan Pazarcı ve Koru Mahalleleri için hazırlanan imar planları ise tarım arazilerinin betonlaşmasına neden olacak.
(Ejder meyvesi Gazipaşalı üreticilerin yetiştirdiği tropikal ürünler arasında)
YARGI SÜRECİ DEVAM EDERKEN DEV OTEL PROJESİ TANITILDI
Gazipaşa’da 18 uygulamasından zarar göreceğini düşünen vatandaşlarla ile Mimarlar Odası Antalya Şubesi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na karşı iptal davası açtı. Yargı süreci devam ederken Selinus yapılması planlanan ilk 5 yıldızlı otelin projesi de yerel basın aracılığı ile kamuoyuna duyuruldu.
(Gazipaşa Selinus sahilinde yapılması planlanan 5 yıldızlı otel projesinin yaklaşık 10 kattan oluşması dikkat çekiyor)
KAMUOYUNA YANSITILAN PROJEDEKİ OTEL 10 KATLI
Green Park Oteller zincirinin sahibi Adil Üstündağ, Selinus sahilini de kapsayan Pazarcı Mahallesi’nin 18 uygulaması sürecinin tamamlanmasının ardından otelin temelini atacağını duyurdu. Toplam 122 bin metrekarelik arazide inşa edileceği duyurulan otel projesinin 2 bin yatak kapasiteli olacağı öne sürüldü. Otel projesiyle ilgili paylaşılan görsellerde inşa edilmek istenen yapının yaklaşık 8-10 kat yüksekliğinde olması dikkati çekiyor.
(Otel projesi)
BAKAN ÇAVUŞOĞLU’NUN KARDEŞİ DE FOTOĞRAF KARESİNDE
İş insanı Adil Üstündağ’ın otel projesiyle ilgili Gazipaşa Belediyesi’ne yaptığı ziyaret sırasında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun kardeşi ve Alanyaspor Başkanı Hasan Çavuşoğlu’nun da fotoğraf karesinde yer alması yerel kamuoyuna yönelik “gövde gösterisi” olarak yorumlandı.
(Yerel Basında yer alan haberde Hasan Çavuşoğlu'nun da otel projesi ile ilgili görüşmeye katılması dikkati çekti)
İMAR PLANI SELİNUS’TA 4 KATLI YAPIYA İZİN VERİYOR
İnşaatını Alanya merkezli bir firmanın üstleneceği belirtilen otel projesiyle ilgili yapılan açıklamalarda yer alan ayrıntıların Selinus Sahili ile ilgili hazırlanan Koruma Amaçlı İmar Planı ile çelişiyor. Otel projesinin 122 dekarlık alanda uygulanacağı belirtilirken, Selinus sahilinde 122 dekarlık tek bir parselin bulunmadığı da gelen bilgiler arasında. Ayrıca hazırlanan imar planı en fazla 4 kat yapı izni veriyor. Ancak otel projesiyle ilgili kamuoyu ile paylaşılan görsellerde 8-10 katlı dev bir tesis yer alıyor.
(Gazipaşa'da tarım alanları konut projeleriyle betonlaşmış durumda. Şimdi de kıyıdaki son bölge otellere açılıyor)
BELEDİYE BAŞKANI YILMAZ: ‘YANLIŞ BİLGİLENDİRMELER VAR’
Öte yandan Gazipaşa Belediyesi’nin 3 Aralık’taki Meclis Toplantısında konu hakkında değerlendirmede bulunan Belediye Başkanı Mehmet Ali Yılmaz, Selinus sahili için 18 uygulaması işlemlerinin henüz tamamlanmadığını anımsatarak, “Bir otel projesi paylaşılıyor. 8-10 katlı denize sıfır bir bina. Oradaki plana göre kat yüksekliği dört. 8-10 katlı bina olamaz. Denizden kıyı kenar çizgisinden itibaren 50 metre yeşil alan var, arkasından yol var. Arkasından da bir 50 metre günübirlik var. Denizin dalgasına gelecek şekilde bir otel kimse yapamaz. Orda bir takım yanlış bilgilendirmeler var. Daha Pazarcı için kesinleşmiş bir durum yok. Önümüzdeki yıl içerisinde kesinleşir diye bekliyorum” diye konuştu.
(Koruma amaçlı imar planına göre sarı renkli alanlara oteller yapılacak)
ALANYALI OTELCİLER SALGINDA GAZİPAŞA’DA TARIMA YÖNELDİ
Covid-19 salgınıyla birlikte Antalya’daki 5 yıldızlı otellerin birçoğu kapısına kilit vururken açık kalanlar da kapasitelerinin yarısına ancak ulaşabildi. Alanya’daki kimi 5 yıldızlı otel sahiplerinin bu yaz kötü giden turizm sezonu nedeniyle komşu işle Gazipaşa’dan tarım arazisi satın alarak muz üretimine yöneldikleri belirtiliyor. Bölgedeki turizmciler korona virüsü salgınının etkisinin en az iki sezon daha sürebileceğini ve sektördeki belirsizliğin devam ettiğini dile getiriyor.
ANTALYA’DA İSPANYA’DAN DAHA FAZLA 5 YILDIZLI OTEL VAR
Türk turizminin başkenti olarak gösterilen Antalya’nın 1980’lerden itibaren hızlanan 5 yıldızlı otel inşa etme modası, 642 kilometrelik kıyı uzunluğuna sahip olan kentin sahillerinin hızla betonlaşmasına neden oldu. 2019 yılı verilerine göre Antalya’daki 5 yıldızlı otel sayısı 407, bu otellerdeki toplam yatak sayısı ise 350 binin üzerinde. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın resmi verilerine göre ise 2019 itibari ile kentteki toplam tesis sayısı 1780, toplam yatak sayısı ise 572.283. Dünya turizm liginin en üst sıralarında yer alan İspanya’daki toplam 5 yıldızlı otel sayısının 269, turizm gelirinin ise 73 milyar dolar olduğu göz önüne alındığında, turizmin sadece beton yığını oteller yaparak para kazandırmadığı görülüyor.
(Alanya kıyıları 5 yıldızlı otellerle doldu ancak salgında çoğu boş kaldı)
ULUSLARARASI TURİZM COVİD YÜZÜNDEN ÇÖKTÜ, YÜZDE 70 DÜŞÜŞ VAR
Bu tabloya bir de bütün dünyayı sarsan Covid-19 pandemisi 2020 yılının ilk 8 ayında uluslararası turizm hareketliliğinde dünya genelinde yüzde 70’lik sert bir düşüşe neden oldu. Dünya Turizm Örgütü’nün geçtiğimiz Ekim ayında açıkladığı verilere göre Kuzey Yarımkürede turizm sezonunun zirvesi olan Temmuz ayında yüzde 81, Ağustos ayında ise yüzde 79 düşüş yaşandı. Bu yıl yaşanan sert düşüş, 2019’un aynı dönemine kıyasla 700 milyon daha az turist anlamına gelirken, bunun rakamsal maliyeti ise 730 milyar dolarlık bir gelir kaybı.
(Alanya'daki 5 yıldızlı oteller covid nedeniyle boş kaldı)
BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ DÜŞÜŞ DRAMATİK SONUÇLAR DOĞURDU
Dünya Turizm Örgütü Genel Sekreteri Zurab Pololikaşvili, turizmdeki bu benzeri görülmemiş düşüşün dramatik sosyal ve ekonomik sonuçlara yol açarak milyonlarca turizm işçisini ve işletmeyi riske attığını kaydediyor. Pandemiyle ilgili devam eden belirsizlik dünya genelinde seyahat taleplerinin bastırılmasına neden oldu. Dünya Turizm Örgütü’nün yayınladığı değerlendirmeye göre 2021’in üçüncü çeyreğinde ya da 2022’de uluslararası turizmde bir toparlanma yaşanacağı öne sürülüyor.
Yusuf Yavuz
Odatv.com
Yeri: https://odatv4.com/turkiyenin-sahilleri-boyle-mahvedildi-10122030.html
Yazının resimleri
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
[Bearbeitet am 2020-12-13 13:13 GMT] ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN ___________________________________________ | Dec 14, 2020 |
--Tümü alıntıdır--
At yarışlarında kimlere kıyak yapılacak
At yarışlarında 36 milyar TL'lik kıyak kimlere yapılacak.
14.12.2020 11:54
*-*
Sözcü gazetesi yazarı Nedim Türkmen, “At Yarışında KDV sıfırlanacak” başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Türkiye Varlık Fonu’na devredilen at yarışı oyunlarının da Milli Piyango gibi özelleştirileceğine dikkat çeken Nedim Türkmen, özelleştirme sonrasında KDV’nin de sıfırlanacağını belirterek, “Bugün itibari ile at yarışlarından yıllık 7 milyar TL hasılat elde edilmekte ve devlete KDV, şans oyunları vergisi ve diğer kesintiler yolu ile aylık 300 milyon TL katkı sağlanmaktadır. Türkiye Varlık Fonu, at yarışları ile ilgili yapacağı hizmet alım sözleşmesinde on yıllık bir süre için 200 milyar TL'den az olmamak üzere hasılat garantisi isteyecek. Bu durumda on yıl boyunca alınmasından vazgeçilen Katma Değer Vergisi tutarı 36 milyar lira olacaktır” ifadelerini kullandı.
Nedim Türkmen yazını Mustafa Kemal Atatürk’ün sözü ile bitirdi.
İşte Türkmen’in yazısı:
“Kısa süre içinde işletmesinin Milli Piyango gibi özelleştirileceği açıklanan at yarışlarında, milyarlarca liralık Katma Değer Vergisi'nden vazgeçilecek
6 Ocak 2017 tarihli Mükerrer Resmi Gazete'de yayınlanan 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren 49 yıl süreyle yurt içinde at yarışları düzenleme, yurt içinde ve yurt dışında düzenlenen at yarışları üzerine yurt içinden ve yurt dışından müşterek bahis kabul etme hak ve yetkilerine ilişkin lisanslar Türkiye Varlık Fonu'na (TVF) devredilmiş, ayrıca at yarışları düzenleme amacına yönelik olarak tahsis edilmiş veya fiilen bu amaçla kullanılan taşınmazlar ile üzerlerindeki yapı ve tesisler de TVF'nin kullanımına verilmişti.
Türkiye Varlık Fonu, at yarışları üzerine bahis kabul etme lisansına ilişkin ihale sürecini 6 Kasım 2019'da başlattı.
İŞLETME DEVRİ
TVF, bu süreçte finansal danışman olarak Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası AŞ (TKB) ve EY Türkiye (Ernst & Young), hukuk danışmanı olarak da Lexist Avukatlık Bürosu ile çalışıyor.
Türkiye Varlık Fonu Genel Müdürü Zafer Sönmez, 11 Haziran 2020'de Takvim gazetesinden Hazal Ateş'e yaptığı açıklamada, 49 yıllığına lisansı fona devredilen at yarışlarını satmayacaklarını belirterek, “Milli Piyango'yu satmadık, at yarışını satmayacağız. Sadece bunun işletmesini özel sektöre veriyoruz. Ben köy, tarla çocuğuyum, ‘icara vermek' anlamında diyebilirsiniz. Tarla sizin, birisi sizin adınıza işletiyor” dedi.
Milli Piyango ihalesiyle 5 milyar dolarlık bir değer oluşturulduğunu kaydeden Sönmez, “Haralarda 75 bin kişi çalışıyor. Aileleriyle beraber 600 bin kişilik nüfusu besliyor. Büyük bir kamu bilinci var. 40-50 milyar liranın üzerinde belki bunun iki katı kayıt dışı bahis var. Lisansların sahibi devlet olmalı, jokey lisansının da. Bu modelle karaborsa, kayıp-kaçak önlenecek. Profesyonel hizmet alımı ve bir ciro taahhüdüyle bu işin yapılmasını öngörüyoruz” diye konuştu.
2021'İN BİRİNCİ ÇEYREĞİ
Türkiye Varlık Fonu Genel Müdürü Zafer Sönmez, 1 Aralık 2020'de BloombergHT'de de, “At yarışları bizim için önemli. İki lisans orada bize devredildi. Sürecin başlama düdüğüne çok yakınız. Tahminim aralık içerisinde veri odasını açtığımız, 2021'in birinci çeyreğinin sonunda da yetişebilirsek ihalesini yaptığımız bir süreç olacak” açıklamasını yaptı.
ASGARİ 36 MİLYAR TL'LİK KDV'DEN VAZGEÇİLECEK…
Önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde at yarışlarının da Milli Piyango gibi 10 yıllığına “hasılat garantisi ile hizmet alımı modeli” ile özel sektöre verileceği resmi ağız tarafından da açıklandığına göre olacaklar belli. Lisans, Türkiye Varlık Fonu'nda kaldığı için; Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 17/4-i maddesi ile “Varlık ve hakların, Türkiye Varlık Fonu ve alt fonlara devri ile bu varlık ve hakların Türkiye Varlık Fonu Yönetimi A.Ş. tarafından yönetilmesi suretiyle yapılan teslim ve hizmetler, KDV'den istisnadır” hükmüne dayanılarak Katma Değer Vergisi sıfırlanacak.
Bugün itibari ile at yarışlarından yıllık 7 milyar TL hasılat elde edilmekte ve devlete KDV, şans oyunları vergisi ve diğer kesintiler yolu ile aylık 300 milyon TL katkı sağlanmaktadır.
Türkiye Varlık Fonu, at yarışları ile ilgili yapacağı hizmet alım sözleşmesinde on yıllık bir süre için 200 milyar TL'den az olmamak üzere hasılat garantisi isteyecek. Bu durumda on yıl boyunca alınmasından vazgeçilen Katma Değer Vergisi tutarı 36 milyar lira olacaktır.
Yapılan sözleşmeler ihaleyi kazanan şirketlere hasılat üzerinden komisyon ödenmesi şeklinde olduğu için, %18 olan Katma Değer Vergisi oranının sıfıra indirilmesi ile artan hasılattan aynı oran ancak yüksek tutarlarda para kazanılacağı gerçeğinin üzerini örtmeye çalışmak yerine, Katma Değer Vergisi'nden vazgeçmeden hasılatı artıracak formülü olana işi vermek, kamu menfaatini gözetme görevinize uygun olacaktır.
‘Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı olan görevlerini kötüye kullandıkları takdirde, şu ya da bu biçimde ulusal iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar. Ulus tarafından, ulus adına devleti yönetmeye yetkili kılınanlar, gerektiğinde ulusa hesap vermek zorunda olduklarını bilmelidirler.’
Mustafa Kemal Atatürk”
Odatv.com
Yazının yeri: https://odatv4.com/at-yarislarinda-kimlere-kiyak-yapilacak-14122055.html | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN ___________________________________________________________ | Dec 20, 2020 |
--tümüyle alıntıdır-----
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
Johnson: Yeni corona türü yüzde 70 daha fazla bulaşıcı
Güncellenme: 21:32, 19/12/2020
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, başkent Londra dahil ülkenin güneydoğusunda son dönemdeki vaka artışlarının mutasyon geçirmiş yeni corona virüsü türünden kaynaklandığını açıkladı. Johnson, eldeki ilk verilere göre tespit edilen bu yeni türün eskisine kıyasla yüzde 70'e varan oranlarda daha bulaşıcı olduğunu belirtti.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson bugün parlamentoda yaptığı konuşmada açıklanan son verilerin COVID-19’un İngiltere’de çok hızlı yayıldığını gösterdiğini söyledi.
Johnson, bu hafta başlarında tespit edilen corona virüsünün yeni türünün, virüsün beklenenden daha hızlı yayılmasına neden olduğunu ifade etti.
Tespit edilen yeni türün, virüsün eski türünden yüzde 70 daha fazla bulaşıcı olduğunu söyleyen Johnson, hükümetin harekete geçmesi gerektiğini vurguladı.
Johnson, vakalardaki artış nedeniyle ülkenin doğu ve güneydoğu bölgelerinde yerel kısıtlama önlemlerinin ağırlaştırılacağını belirtti.
KISITLAMA SEVİYESİ YÜKSELTİLİYOR
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, İngiltere’nin güneydoğusu, Londra ve İngiltere’nin doğusunda yeni kısıtlamaların uygulanacağını söyledi. Johnson bu bölgelerde uygulanmakta olan en yüksek yerel kısıtlama seviyesi kademe üçün, yeni bir kısıtlama seviyesi olarak belirlenen kademe dörde çıkarılacağımı söyledi.
Kademe dördün uygulanacağı bölgelerde gerekli olmayan tüm perakende mağazalar, spor salonları ve kuaförlerin kapatılacağını belirten Johnson, bu bölgelerdeki insanların eğer mümkünse evden çalışmaları gerektiğini ve sınırlı istisnalar dışında evde kalmaları gerektiğini söyledi.
NOEL TATİLİ KURALLARI DEĞİŞTİ
İngiltere’de Noel tatili için kısıtlamaların esnetilmesi planlanırken seyahatlerdeki sınırlamaların kaldırılması ve 3 farklı hane halkı üyelerinin bir araya gelmesine izin verilmesi bekleniyordu. Johnson, Noel tatili için daha önce belirtilen 23-27 Aralık tarihleri arasında kısıtlamaların gevşetilmesi kararının tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Başbakan Johnson, gevşetilmenin 5 gün yerine yalnızca Noel gününde ve iki hane halkının buluşmasıyla sınırlandırılacağını söyleyerek kademe dörtte bulunan bölgelerin diğer hanelerle toplanmaması gerektiğini belirtti. Johnson, genişletilen önlemler ile ‘yerel kalmanın’ amaçlandığını ifade etti.
VAKA VE CAN KAYBINDAKİ ARTIŞ SÜRÜYOR
İngiltere Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, son 24 saatte 27 bin 52 yeni vakanın tespit edilmesi ile toplam vaka sayısının 2 milyon 4 bin 219’a ulaştığı belirtildi.
Ülkede COVID-19 nedeniyle son 24 saat içinde 534 kişi daha hayatını kaybederken, toplam can kaybı sayısı 67 bin 75’e ulaştı.
İHA
Yeri: https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/johnson-yeni-corona-turu-yuzde-70e-kadar-daha-bulasici-olabilir-6174761/?utm_source=dahafazla_haber&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
Bilim Kurulu üyesinden yeni corona virüsü türüyle ilgili önemli uyarı
İngiltere'de mutasyona uğrayan yeni corona virüsü türünün yüzde 70'e kadar daha bulaşıcı olabileceğinin açıklanmasının ardından Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, önemli uyarıda bulundu.
Sozcu.com.tr Güncellenme: 22:44, 19/12/2020
Bilim Kurulu üyesinden yeni corona virüsü türüyle ilgili önemli uyarı
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, başkent Londra dahil ülkenin güneydoğusunda son dönemdeki vaka artışlarının mutasyon geçirmiş yeni corona virüsü türünden kaynaklandığını açıklamıştı.
Johnson, eldeki ilk verilere göre tespit edilen bu yeni türün eskisine kıyasla yüzde 70’e varan oranlarda daha bulaşıcı olduğunu belirtmişti.
BİLİM KURULU ÜYESİ UYARDI
Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz da sosyal medya hesabından yeni türle ilgili bir paylaşım yaptı.
Prof. Dr. Yavuz, “İngiltere’de tanımlanmış B.1.1.7 SARS-CoV-2 kökeninin RBD bölgesindeki N501, furin parçalama bölgesindeki P681H mutasyonları hem bulaşıcılık hem de virulans açısından önemli olabilir, yakından izlenmeli” ifadelerini kullandı.
MUTASYON NEDİR?
Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı corona virüsü sözlüğünde mutasyon kelimesinin “Bir organizmanın veya virüsün genetik materyalinde meydana gelen kalıcı değişiklik” anlamına geldiği belirtildi. Açıklamada “RNA virüslerinde DNA virüslerine oranla çok daha fazla mutasyon meydana gelir. SARS-CoV-2 bir RNA virüsüdür” denildi.
Yeri: https://www.sozcu.com.tr/2020/saglik/bilim-kurulu-uyesinden-yeni-corona-virusu-turuyle-ilgili-onemli-uyari-6174860/
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
ABD Gıda ve İlaç Dairesi Kovid-19 aşısının neden olduğu alerjik tepkileri araştırıyor
AA Haber: İslam Doğru |20.12.2020
ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Alman biyoteknoloji şirketi BioNTech ile Amerikan ilaç şirketi Pfizer tarafından geliştirilen yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşısıyla ilgili ortaya çıkan alerjik tepkileri araştırdıklarını bildirdi.
New York
FDA Biyolojik Gelişme ve Araştırma Merkezi Direktörü Peter Marks, gazetecilere yaptığı açıklamada, Alaska dışında diğer bazı eyaletlerden de Kovid-19 aşısının alerjik etkileri hakkında şikayetler geldiğini ve bunları incelediklerini kaydetti.
Marks, ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) ve İngiltere'deki meslektaşları ile koordineli şekilde çalıştıklarını söyleyerek, "Aşıdaki hangi bileşenin alerjiye sebep olduğunu tespit etmeye çalışıyoruz." diye konuştu.
ABD'nin Alaska eyaletinin Juneau şehrindeki Bartlett Bölge Hastanesinden perşembe günü yapılan açıklamada, Kovid-19 aşısının 2 sağlık çalışanında uygulandıktan sonra 10 dakika içinde "aşırı alerjik tepkiye" yol açtığı belirtilmişti.
Aşının yaygın kullanımına onay verilen İngiltere'de de geçen hafta benzer 2 vaka görülmüş, İngiltere İlaç ve Tıp Ürünleri Düzenleme Kurumu (MHRA) ilaç ve gıdalara aşırı alerjik reaksiyon gösteren kişilerin, aşıyı vurulmaması gerektiğini belirtmişti.
Almanya'da Türk bilim insanları Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci'nin kurucuları olduğu BioNTech'in geliştirdiği aşı adayı, İngiltere'nin 2 Aralık'ta yaygın kullanımına onay vermesiyle "dünyada tescillenen ilk Kovid-19 aşısı" olmuştu.
Kaynağı: https://www.aa.com.tr/tr/koronavirus/abd-gida-ve-ilac-dairesi-kovid-19-asisinin-neden-oldugu-alerjik-tepkileri-arastiriyor-/2082751
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
'Bu hastalıktan insanların gerçekten korkması gerekiyor'
AA Sebahatdin Zeyrek | 19.12.2020
*-*
Pamukkale Üniversitesi Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesinde görev yaptığı sırada yakalandığı Kovid-19'u 21 günlük tedavi sonucu yenen Prof. Dr. Karaduman, hastalığın ne kadar korkunç olduğunun farkında olunması gerektiğine işaret etti.
Geçen ay yakalandığı Kovid-19 hastalığını yenerek görevinin başına dönen PAÜ Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğun Bakım Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Simay Karaduman, AA muhabirine, hastalık sürecinde yaşadıklarını anlattı.
Salgının görülmeye başladığı mart ayından bu yana hem kendileri hem de hastalar için zorlu bir süreç yaşadıklarını anlatan Karaduman, hastanede koruyucu önlemlere dikkat etmesine rağmen virüsün kendisine bulaştığını aktardı.
Semptomların görülmesinin ardından vücudunun birçok bölgesinde ağrı hissettiğini ifade eden Karaduman, "Evde 21 gün kadar tedavi sürecim oldu. Testim pozitif olduğunda ve karantina sürecine girdikten sonra ateşimin yükselmesiyle endişelerim daha da artmaya başladı. Ateş, halsizlik ve yorgunluk çok yaşadım." diye konuştu.
Verilen ilaçları kullanarak iyileştiğini ifade eden Karaduman, "Hastalara bakarken kendimizi korumak için hastanede özel kıyafetler giyiyoruz. O koruyucu elbiseleri giydiğimiz halde bu hastalığa yakalanıyorsak insanların da buna çok dikkat etmesi gerekiyor. Bu hastalıktan insanların gerçekten korkması gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Karaduman, yoğun bakımda yatanların çoğunun solunum sıkıntısı çektiğini, ileri yaştakilerin yanında hiçbir hastalığı bulunmayan gençlerin de makineye bağlı olarak yaşam mücadelesi verdiğini belirterek, "Genç yaşlı demeden çok dikkat etmemiz gerekiyor." dedi.
"Mücadeleyi sürdüreceğiz"
Yoğun bakımda görevli Dr. Recep Güner ise Kovid-19 ile mücadeleyi canla başla sürdürdüklerini ifade etti.
Sağlık çalışanları olarak azimli ve dirençli olduklarını belirten Güner, "Bu savaşta toplumumuz da maske, mesafe ve temizlik kurallarına uyarak bize yardımcı olursa çok seviniriz. Biz buradayız. Bu savaşta mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Yoğun bakımda hem kendimizi hem de hastaların sağlığını korumak amacıyla koruyucu elbiseler giyiyoruz. Sokakta tedbirlere uymayanlar yoğun bakımdaki şartları görseler, burada 1 saniye bile kalsalar maske mesafe kurallarına uyacaklardır." dedi.
Haberin yeri: https://www.aa.com.tr/tr/doktorlar-kovid-19la-savasi-anlatiyor/bu-hastaliktan-insanlarin-gercekten-korkmasi-gerekiyor/2082130
[Bearbeitet am 2020-12-20 00:35 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN _________________________________ | Dec 20, 2020 |
--Alıntıdır--
Özel kalem, memuriyete sıçrama tahtası oldu
Ordu Büyükşehir Belediyesi’nde 1 yılda tam 13 kez özel kalem müdürü değişti. Sayıştay, “Özel kalem müdürlüğü kadrosu, esasa aykırı olarak sınavsız atamanın yolu olarak kullanılmış” dedi.
Deniz AYHAN - Güncellenme: 02:50, 20/12/2020
Sayıştay raporları, AKP'li Ordu Büyükşehir Belediyesi Özel Kalem Müdürlüğü'nün ‘Doldur boşalt makamı' olarak kullanıldığını ortaya koydu. Sayıştay raporuna göre, özel kaleme atanan kişilerden bazıları 1 gün, bazıları 4 gün çalıştıktan sonra kamu kurumlarına aktarılıp memur oldu. Bir yılda 13 Özel Kalem Müdürü değişti, bunlardan 8'i kamu kurumlarına geçti. Özel kalemde 6 ay 28 günden fazla kalan da olmadı. Her gelen kısa süre sonra devlet kurumlarına memur olarak geçiş yaptı. Belediyenin özel kalemi, memuriyet için, sıçrama tahtası olarak kullanıldı.
Sayıştay raporunda, “Özel kalem müdürlüğüne yapılan atamalarda; bir seçim dönemi boyunca çalıştırılması esasına riayet edilmeyerek bu kadronun memuriyete sınavsız atama yolu olarak kullanılır hale geldiği, bu suretle kanun önünde eşitlik, kamu görevine girmede eşitlik ve liyakat ilkesine aykırı bir durumun oluşmasına sebebiyet verilmiştir” denildi.
Ordu Büyükşehir Belediyesi'nin ihaleler karşılığında şirketlerden klimalı, 3 binek araç ile en az 4 adet yolcu kapasiteli 1 adet panelvan araç istediği de belirlendi. Sayıştay denetçileri belediyenin 2019 yılı içerisinde bazı çiçek, ağaç ve bitki mal alımlarını ihale yapmaksızın temin ettiğini ve 1 milyon 112 bin TL ödediğini de saptadı.
İhaleleri parçalara bölüp limitin altında kaldılar
Belediyenin bazı mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinin, parasal limitlerin (90 bin 358 TL) altında kalmak amacıyla kısımlara bölündüğü tespit edildi. 191 bin 284 TL tutarındaki hendek ihalesi üç parçaya bölünerek doğrudan temin yöntemi ile verildi. Açık hava görselleri basım işi için 170 bin 536 TL tutarındaki ihale de ikiye bölünüp aynı şirkete verildi. Kamera güvenlik sistemleri alımı işindeki 127 bin 340 TL'lik tutar da iki parçaya bölündü.
Haberin alındığı yer: https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/ozel-kalem-memuriyete-sicrama-tahtasi-oldu-6175009/?utm_source=dahafazla_haber&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber | |
|
|
Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN _____________________ | Dec 20, 2020 |
--Tümü alıntıdır--
Corona mutasyon geçirdi, ülkeler kapılarını kapattı! Avrupa’da büyük panik
Ali GÜLEN - Güncellenme: 22:37, 20/12/2020
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), daha önce İngiltere’de ortaya çıkan corona virüsünün daha bulaşıcı yeni bir türünün Hollanda, Danimarka ve Avustralya’da da tespit edildiğini duyurdu. Almanya, Fransa, Avusturya, Belçika, Fransa, Hollanda gece yarısından itibaren İngiltere ile karşılıklı uçuşları durdurdu.
Corona mutasyon geçirdi, ülkeler kapılarını kapattı! Avrupa’da büyük panik
Dünya Sağlık Örgütü, İngiltere’de görülen mutasyonun Hollanda, Danimarka ve Avustralya’da da tespit edildiğini açıkladı.
ACİL GÖRÜŞMELER GERÇEKLEŞTİRİLDİ
İngiltere'de Covid-19'un mutasyona uğramış şekli olarak saptanan ve Virus-Variante VUI 2020/12/01 olarak tanımlanan yeni virüs nedeniyle Almanya ve Avrupa Birliği, İngiltere ile tüm karşılıklı uçuşları durdurdu.
Almanya Başbakanı Merkel, tüm AB üyesi ülkeler liderleriyle acil telefon görüşmeleri yaptı. Almanya ile İngiltere arasındaki uçuşlar, dün gece 00.00'dan itibaren durdu. Alman Ulaştırma Bakanı, bir bildiri yayınlayarak, “Mutasyona uğramış Covid-19 virüsünün Almanya'ya ulaşmasına engellemek için bu uçuş yasağı gerekliydi” açıklamasını yaptı.
GECE BÜTÜN UÇUŞLAR DURDU
Yeni virüsün yüzde 70 daha hızlı yayıldığı ve aşıya karşı nasıl direnç gösterdiği bilinmiyor. Aynı şekilde ölüm vakalarını artırıp artırmayacağı da henüz net değil. Başbakan Merkel, konuyla ilgili olarak Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile konuştu ve tüm AB için benzer uygulamayı istedi. Fransa'nın yanı sıra Hollanda, Belçika, Avusturya ve İtalya, Pazar gecesi itibariyle uçuş yasağı kararı aldı.
Almanya ve şu an tam net olmasa da tüm AB için alınan kararlar şöyle;
– Pazar gece yarısından itibaren 6 Ocak'a kadar İngiltere ile tüm karşılıklı uçuşlar durduruldu.
– İngiltere'de kalan Almanlar, sadece Alman Hava Yolları'na ait uçaklarla gelecek. İngiltere'den gelen uçaklar bir daha geri dönmeyecek. Bu nedenle, British Airways kullanılmayacak.
– Dönüş yolcularını taşıyan uçak personeline, iki ülkede kalan vatandaşları karşılıklı götürdükleri süre içinde yasak olmayacak ancak bu kişiler yeniden uçuş yapamayacak.
– Sadece posta, havayolu ile yük taşımacılığı ve boş uçuşlar serbest olacak.
– Sağlık personeli ve kamu sağlığını ilgilendiren zorunlu hallerde, sağlıkçılar uçuş yapabilecek.
Almanya bu kararı, AB'nin 1008/2008 sayılı düzenlemesinin 21. maddesi gereğince aldı. Bu madde, üye devletlere “Öngörülemez ve kaçınılamaz acil durumlardan kaynaklanan acil konularda, diğer üye devletlere kısıtlama getirebilir, trafik ve karşılıklı gidiş geliş durdurulabilir“ hükmüne dayandırıldı.
HOLLANDA'DA GÖRÜLDÜ, İSVİÇRE BEKLİYOR
AB devlet başkanları şu anda İngiltere ile bağlantılı diğer yerlerde de tam izolasyonu tartışmaya başladı. İsviçre bu konuda henüz bir karar vermedi ve durumu dikkatle izlediklerini açıkladı. İsviçre Sağlık Bakanlığı, “Henüz yeni virüsü ve tehlikelerini bilmiyoruz. Aşıya karşı reaksiyonunu ve aşının buna karşı etkisini bilmiyoruz. Elimizde çok az veri var” açıklamasını yaptı.
Hollanda ise, İngiltere'deki mutasyon değiştirmiş virüs, Aralık ayı başında Hollanda'da da bir vakada görüldü. Almanya ile İsviçre'de bu yeni tip virüsle ilgili henüz bir bulguya rastlanmadığı açıklandı.
BIONTECH'İN AŞISI İŞE YARAMAYABİLİR
Yeni virüs, özellikle daha önce aşı geliştirilen başat proteininde alışılmadık derecede çok sayıda genetik değişikliğe sahip. Yani, virüsün hücrelere girdiği proteinleri değiştiriyor ve aşıyı etkisiz kılabiliyor. İngiltere'de kullanımına başlanan BioNTech/Pfizer aşısı da, bu proteine karşı bir bağışıklık oluşturuyordu. Yeni corona mutasyonuna karşı aşının işe yaramayabileceğinden endişe ediliyor.
Bu yeni tip virüsün rastlandığı Güney Afrika'ya da uçuşlar durdurulmaya başlandı.
Öte yandan, Der Spiegel Dergisi'ne konuşan Basel Üniversitesi bioteknoloji uzmanı Richard Neher, “Başak protein oldukça büyük bir proteindir ve insanın bağışıklık sistemine bir çok noktadan saldırır. Sadece bir tür mutasyonun, aşıyla tanımlanmış yeni korumayı tamamen devre dışı bırakabileceğini sanmam. Ama şu an için bir şey söylemek erken. Ama aşı ile bu tür mutasyona uğramış virüsün tanınmaması ve vücudun reaksiyon göstermemesi de mümkün olabilir. Artık önümüzdeki yıllarda virüsün bu şekilde daha fazla mutasyona uğrayacağını sanmam” diye konuştu.
FRANSA, AB İLE İŞBİRLİĞİ YAPACAK
Fransız basınında yer alan haberlerde ise Fransa hükümetinin AB ile işbirliğini değerlendirdiği belirtildi.
İTALYA'DAN İNGİLTERE KARARI
İtalya Sağlık Bakanı Roberto Speranza yaptığı açıklamada, İngiltere'de Covid-19'un daha hızlı bulaşan yeni bir türünün keşfedildiğini açıklanmasının ardından bu ülkeyle olan hava yolu ulaşımının 6 Ocak tarihine kadar askıya alan bir kararnameyi imzaladıklarını aktardı.
Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/dsoden-corona-virusunun-mutasyon-gecirmesiyle-ilgili-korkutan-aciklama-6175779/?utm_source=dahafazla_haber&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Tümü alıntıdır--
Mutasyona uğrayan coronayla ilgili Tevfik Özlü’den uyarı: Umarım kötü senaryo gerçekleşmez
Sozcu.com.tr - Güncellenme: 18:56, 20/12/2020
Mutasyona uğrayan corona virüsü nedeniyle sosyal medya hesabından açıklama yapan Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, "İngiltere’den bildirilen B.1.1.7 virüsü, 2021’de yeni bir küresel dalgalanmaya neden olabilir" ifadesini kullandı.
2 milyondan fazla vakanın görüldüğü İngiltere'de mutasyona uğramış corona virüsü tespit edildi. Belçika ve Hollanda mutasyonunun yayılmasını engellemek amacıyla İngiltere'ye uçuşları durdururken, Almanya ve Fransa'nın da benzer bir adım atacağı belirtildi.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson “Mutasyon geçirmiş corona virüsü önceki virüse göre yüzde 70 daha bulaşıcı” olduğunu duyurmasının ardından İngiltere Sağlık Bakanı Matt Hancock, mutasyona uğramış yeni corona virüsünün kontrolden çıktığını açıkladı.
“KÜRESEL DALGALANMAYA NEDEN OLABİLİR”
Corona virüsünün mutasyona uğramasına ilişkin sosyal medya hesabından açıklama yapan Bilim Kurulu üyesi ve Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü şu ifadeleri kullandı:
* İngiltere'den bildirilen B.1.1.7 virüsü, 2021'de yeni bir küresel dalgalanmaya neden olabilir
* Bu virüste gözlenen N501Y, Spike 69-70 del ve P681H mutasyonlarının, virüsün daha kolay ve hızlı yayılmasına neden olabileceği, hastalığı geçirenlerde ve aşılananlarda oluşan bağışıklıktan kurtulmasını sağlayabileceği öngörülüyor.
* Hastalığın kliniğini, risk gruplarını ve şiddetini değiştirip değiştiremeyeceğini ise şimdilik bilemiyoruz.
* Umarım kötü senaryo gerçekleşmez. Ama, dikkatli olmamız ve tedbirlere uymakta ihmalkarlık yapmamamız gereken günlerdeyiz.
Yeri: https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/mutasyona-ugrayan-coronayla-ilgili-tevfik-ozluden-uyari-umarim-kotu-senaryo-gerceklesmez-6175725/?utm_source=ilgili_haber&utm_medium=free&utm_campaign=ilgilihaber
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntı--
Son dakika… Türkiye 4 ülkeye kapılarını kapattı
Güncellenme: 01:01, 21/12/2020
İngiltere'de görülen ve hızla diğer ülkelere de yayılan yeni corona virüsü mutasyonu nedeniyle Türkiye; İngiltere, Danimarka, Hollanda ve Güney Afrika'ya uçuşları geçici süreyle karşılıklı olarak durdurma kararı aldı.
İngiltere'de ortaya çıkan ve kısa sürede Hollanda, Danimarka ve Avustralya'ya da yayılan yeni bir corona virüsü mutasyonu ülkeleri harekete geçirdi.
Corona virüsün mutasyona uğraması nedeniyle İtalya, Hollanda, Belçika, Almanya ve Fransa; İngiltere ile tüm ulaşımın 48 saatliğine askıya alındığını duyurdu.
4 ÜLKEYE UÇUŞLAR İPTAL EDİLDİ
Bu kararın ardından Türkiye de hareket geçti ve 4 ülkeye uçuşların iptal edildiği duyuruldu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı;
*Koronavirüsün mutasyonuyla İngiltere’de bulaş hızının arttığı bildirilmiştir. Cumhurbaşkanımızın talimatı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımızın koordinasyonu ile tedbiren; İngiltere, Danimarka, Hollanda ve Güney Afrika’dan ülkemize olan uçuşlarda geçici durdurma kararı alınmıştır.
KARANTİNA KURALLARI UYGULANACAK
*İngiltere kaynaklı mutasyon riski üzerine alınan tedbirler kapsamında halen yolda olan uçuşlar için tüm yolculara test yapılacak ve karantina kuralları uygulanacaktır. Tedbirler tam koordinasyonla yürütülmektedir.
TAHLİYELER KONTROLLÜ OLARAK YAPILACAK
Konuyla ilgili bir açıklama da Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden geldi. Sosyal medya hesabından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi;
“Ülkemiz ile İngiltere, Hollanda, Danimarka ve Güney Afrika arasındaki uçuşlar ikinci bir değerlendirmeye kadar durdurulmuştur. Bu arada ilgili vatandaşların karşılıklı tahliyeleri kontrollü olarak yapılabilecektir. Saygıyla duyurulur.”
THY’DEN AÇIKLAMA GELDİ
Uçuşların askıya alınmasının ardından Türk Hava Yolları’dan (THY) da yolcularla ilgili açıklama yapıldı. THY Genel Müdürü Bilal Ekşi, “Sağlık Bakanlığımızın İngiltere, Danimarka, Hollanda, Güney Afrika’dan uçuşların durdurulması kararına istinaden, hiç bir yolcumuzun bilet işlemleri konusunda acele etmemesini rica ederiz. Hiç bir yolcumuz bilet işlemleri konusunda mağdur edilmeyecektir” dedi.
Dünya Sağlık Örgütü İngiltere’de tespit edilen virüsün mutasyona uğramış halinin Hollanda, Danimarka ve Avustralya'da da görüldüğünü bildirmişti.
CORONADAN DAHA BULAŞICI
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, başkent Londra dahil ülkenin güneydoğusunda son dönemdeki vaka artışlarının mutasyon geçirmiş yeni corona virüsü türünden kaynaklandığını açıklamıştı. Johnson, bu yeni türün eskisine kıyasla yüzde 70’e varan oranlarda daha bulaşıcı olduğunu belirtmişti.
Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/son-dakika-turkiye-4-ulkeye-kapilarini-kapatti-6175910/
[Edited at 2020-12-21 02:32 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN ___________________________________________ | Dec 23, 2020 |
-Hepisi alıntı--
Corona virüsünün 17 farklı mutasyonu çıktı
Almanya’da dün 962 kişi daha coronadan öldü. Cesetler, krematoryumlarda yakılmaya başlandı. Corona virüsünün 17 farklı mutasyonuna rastlandı ve bunların Almanya ile çevre ülkelere ulaştığı şüpheleri var.
Ali GÜLEN - Güncellenme: 10:34, 23/12/2020
Corona virüsü dünyayı derinden sarsmaya devam ediyor. Almanya'da bilim insanları ... See more -Hepisi alıntı--
Corona virüsünün 17 farklı mutasyonu çıktı
Almanya’da dün 962 kişi daha coronadan öldü. Cesetler, krematoryumlarda yakılmaya başlandı. Corona virüsünün 17 farklı mutasyonuna rastlandı ve bunların Almanya ile çevre ülkelere ulaştığı şüpheleri var.
Ali GÜLEN - Güncellenme: 10:34, 23/12/2020
Corona virüsü dünyayı derinden sarsmaya devam ediyor. Almanya'da bilim insanları virüsün şu ana kadar 17 farklı mutasyona uğramış hali olduğunu açıkladı.
*-*
*-*
Aşıların mutasyona karşı etkili olması umut edilirken, bu durumdan kurtulmanın en iyi yolunun izolasyon olduğu belirtildi. Mutasyon geçirmiş virüsün Almanya ile çevre ülkelere ulaştığı da sanılıyor.
BİR FIRINDA 60 CESET
Dün açıklanan verilere göre Almanya'da 962 kişi daha corona virüsü nedeniyle öldü. Birçok yerde ise coronadan hayatını kaybedenler krematoryumda yakılmaya başlandı.
Almanya'da corona kurbanlarının yaş ortalaması 80'in üzerinde. Ölenler özel tabutlara konuluyor ve tabutlar paketleniyor. Cesetlerin birçoğu yakılmaya gönderiliyor. Sadece Meissen kentindeki krematoryumda dün 700. kişi yakıldı. Şirketin müdürü Jörg Schaldach, bunun için üç mesai çalıştıklarını, günde 60 ceset yakabildiklerini söyledi.
NAZİ KAMPLARINDA DA VARDI
Almanya'da krematoryumlar özellikle Nazi toplama kamplarında meşhur olmuştu. Roma döneminden beri kullanılan krematoryumlar, buralarda yeniden inşa edilmiş ve gazla boğulan ya da çeşitli şekillerde öldürülen Yahudiler'in cesetleri buralarda yakılmıştı. Günümüzde krematoryumda genellikle yüksek risk veya bulaşıcı hastalık taşıyan cesetler yakılıyor.
Haberin yeri: https://www.sozcu.com.tr/2020/dunya/corona-virusunun-17-farkli-mutasyonu-cikti-6179360/?utm_source=ilgili_haber&utm_medium=free&utm_campaign=ilgilihaber ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN ___________________________________________ | Dec 26, 2020 |
--Tümüyle alıntı--
Türkiye’de sürekli büyüyen bir sorun: Kutuplaşma
Siyasetin gerginliği vatandaşa yansıdı. Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olan kutuplaşma her geçen yıl daha da derinleşiyor. Yapılan son bir araştırmaya göre insanların yüzde 67'si çocuklarının karşıt görüşten biriyle evlenmesini bile istemiyor.
Yaşar ÖZER / Güncellenme: 11:25, 26/12/2020
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
Türkiye son yıllarda siyaseten fazlasıyla gerildi. Özellikle seçim dönemlerinde çok daha fazla hissedilen bu gerilimden insan hayatı ve sosyal ilişkiler de payını alıyor. Kutuplaşma en önemli sorunlardan biri. TurkuazLab ise ‘Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları 2020 Araştırması’ ile kutuplaşma hakkında çok çarpıcı detaylar ortaya koydu. Araştırma kapsamında Kasım ve Aralık aylarında Türkiye'den 4006 kişiyle yüz yüze görüşmeler yapıldı. Araştırma sonucu anlaşıldı ki insanların kendilerini uzak hissettikleri parti taraftarlarıyla aralarında çok ciddi mesafeler var.
Görüşleri alınan insanlar, kendilerini uzak hissettikleri parti taraftarlarıyla iş yapmak istemiyor. Çocuklarının arkadaşlık yapmasını veya “o parti” taraftarlarından biriyle evlenmesini de istemiyorlar. Bunlar sadece ön plana çıkan önemli detaylardan bazıları… Bu dosyada kutuplaşmaya ve araştırma sonuçlarına dikkat çektik. Ayrıca araştırmayı hazırlayan isimlerden biri olan Prof. Dr. Emre Erdoğan’la konuştuk.
‘ÇOCUKLARIMIN ÇOCUKLARIYLA ARKADAŞLIK ETMESİNİ İSTEMEM’
Araştırmada kutuplaşmaya dair çok çarpıcı detaylar mevcut. Bu konu başlıklarından biri şöyle: “En uzak hissedilen parti taraftarlarıyla sosyal mesafe.”
Sosyal mesafe pandemi döneminde sık sık karşı karşıya geldiğimiz bir kavramı ancak buradaki kullanılış amacı farklı. İnsanlara kendilerini en uzak hissettikleri partinin taraftarlarıyla ilgili sorulan sorularda şöyle detaylar ortaya çıkıyor:
Araştırmaya katılan insanların yüzde 74,9'u çocuklarının o partinin taraftarlarından biriyle evlenmesini istemiyor.
Yüzde 72'si o partinin taraftarlarından biriyle iş yapmak istemiyor.
Yüzde 66,6'sı çocuklarının o parti taraftarlarının çocuklarıyla arkadaşlık etmesini istemiyor.
Yüzde 60,8'i ise kendini en uzak hissettiği partiye kendini en yakın hisseden biriyle komşu olmak istemiyor.
Bu çalışma 2015 ve 2017 yılında yapılan Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları çalışmalarının devamı niteliğinde. “Beş yıllık süreçte ne değişti?” diye sorduğumuz Emre Erdoğan, sosyal medya etkisine dikkat çekiyor.
“Daha önceki çalışmalarımız Türkiye'de siyasi parti taraftarları arasındaki duygusal mesafenin yüksek olduğunu ortaya koymuştu” diyen Erdoğan, “Bu açıdan bir değişiklik olduğunu söyleyemeyiz. Belki “diğeri” olarak görülen siyasi parti taraftarlarının kimler olduğu değişmiş olabilir, ancak o parti taraftarlarına karşı hissedilen olumsuz duygular, sosyal mesafe ve siyasal hoşgörüsüzlük azalmış değil” ifadelerini kullanıyor. Çalışmalar sonucu vatandaşların sadece kendilerine benzeyen kişilerle görüş alışverişinde bulunduğunu söyleyen Erdoğan, “‘Yankı Odaları’nın azalmadığını söyleyebiliriz. Bilakis sosyal medyanın etkisiyle arttığını görüyoruz” diyor.
EN ÖNEMLİ BULGULARDAN BİRİ ‘YANKI ODALARI’
Emre Erdoğan’a göre; araştırmanın en önemli bulgularından biri vatandaşların kendi seslerinin yankılarından fazlasını duymalarına izin vermeyen Yankı Odaları… “Vatandaşlar sadece kendi siyasi görüşlerine uygun televizyon ve gazeteleri takip edip, bu bilgi kaynaklarını tarafsız; diğerlerini taraflı görüyorlar.”
“Sosyal medyada da sadece kendilerine benzeyenleri takip edip, arkadaşlarını kendilerine benzeyenlerden seçiyorlar” diyen Erdoğan, “Filtre Balonları”na da dikkat çekiyor: “Sosyal medyanın algoritmalarının yarattığı “Filtre Balonları” da göz önünde tutulursa; sosyal medya, vatandaşları bir tek kendi doğrusunun “sahici” olduğu yanılgısına sürüklüyor. Kendisinden farklı düşünenlere rastladığındaysa bu durum “anormal”, “hastalıklı” ya da “sapkın” gözüküyor. Bu da farklı taraflar arasında diyalog kurmayı imkansız hale getiriyor.
‘TÜRKİYE İÇİN TEHDİT OLUŞTURANLAR’
Araştırmanın çapıcı detaylarından biri de ahlaki üstünlük başlığı altında toplanıyor. İnsanlar yakın hissettikleri partinin taraftarlarının büyük oranda vatansever, ülke yararına çalışan, onurlu, açık fikirli, zeki ve cömert olduklarını düşünüyor. Uzak hissedilen partilere karşı ise tam tersi bir durum söz konusu.
Uzak hissedilen partinin taraftarlarına yönelik bakış açısı ise şöyle: Onlar büyük oranda kibirli, bağnaz, zalim ve bencil. Ayrıca bu kişilerin ikiyüzlü olduğu ve Türkiye için tehdit oluşturduğu düşünüyor.
BAŞKANLIK SİSTEMİ KUTUPLAŞMAYI ARTIRIYOR MU?
Prof. Dr. Emre Erdoğan’a sorduğumuz bir diğer soru ise Türkiye’de 9 Temmuz 2018 itibariyle uygulanmaya başlanan başkanlık sistemi. Başkanlık sistemi kutuplaşmayı ne kadar etkiliyor?
Emre Erdoğan, “Başkanlık sistemleri, yüzde 50 artı bir kişinin oyunu alan adayın seçimi kazandığı, diğer adayların kaybetmesiyle sonuçlanan; ve kaybeden tarafın iradesinin herhangi bir şekilde ülke yönetimine yansımadığı bir siyasal ortam yaratır. Bu yüzden doğaları gereği kutuplaşmayı arttıran sistemlerdir” diyor.
“Parlamenter sistemler ise hükümet kurmak, yasama ya da denetleme işlevini yerine getirmek isteyen siyasi partilerin koalisyonlar kurmalarını, yani taviz vermelerini sağlar” diyen Erdoğan, “Böylece kaybedenler yönetimden tamamen uzaklaşmış olmazlar, bu da kutuplaşmaya bir ket vurur” görüşünde.
ANAYASAL HAKLAR BİLE HOŞ GÖRÜLMÜYOR
Kutuplaşmanın şehirde yürüyüş ve toplantı düzenleyebilme, basın açıklaması yapabilme, eğitim ile seçme ve seçilme hakkı gibi anayasal hak ve özgürlüklere yönelik bakışı da doğrudan etkilediği görülüyor. Bu husustaki olumlu ve olumsuz yaklaşımlar aşağı yukarı birbirine yakın olsa da insanların yaklaşık yüzde 37'si kendilerini en uzak hissettikleri partinin taraftarlarına karşı siyasi hoşgörüye sahip değil. En önemli haklardan biri olan eğitim hakkı için bile durum böyle.
Araştırma kapsamında görüşüne başvurulan insanların yüzde 38,9'u, kendilerini uzak hissettikleri parti taraftarlarının ihtiyaçlarına uygun eğitim almaması gerektiği görüşünde.
KENDİNİ AVANTAJLI VE DEZAVANTAJLI GÖRENLER
Araştırmada ‘partiler ve grup üstünlüğü' başlığı altında mensubu olduğu partiden dolayı kendini avantajlı ve dezavantajlı gören insanlar da belirtiliyor. Grafiği incelediğimizde kendisini AKP’ye yakın hisseden insanlar, diğer gruplara göre birçok başlıkta kendilerini daha avantajlı görüyor. Bunlar, hükümetten saygı görme, diğer gruptaki insanların özenmesi, maddi durum, iş bulma olanakları ve güç sahibi olmakla ilgili başlıklar. Bu anlamda ikinci sırada ise MHP var. Türkiye'de kendini en avantajsız durumda gören insanlar ise kendisini HDP'ye yakın hisseden insanlar.
AYASOFYA VE KANAL İSTANBUL
Dikkat çeken detaylardan biri de Ayasofya'nın ibadete açılması ve Kanal İstanbul gibi tüm Türkiye'yi ilgilendiren konulardaki görüş ayrılıkları. AKP’lilerin yüzde 66'sı Kanal İstanbul'u desteklerken MHP'lilerin yüzde 57'si projeye destek veriyor. CHP, İYİ Parti ve HDP'lilerde ise farklı bir durum söz konusu. Yine Ayasofya'nın camii olmasıyla ilgili olarak da benzer bir sonuç hâkim. AKP’lilerin yüzde 86’sı, MHP’lilerin ise yüzde 82’sinin destek verdiği görülüyor. İYİ Partililerin desteği yüzde 51 oranındayken, HDP'lilerin yüzde 43, CHP'lilerin ise yüzde 34 oranında.TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?
Araştırmada insanların izledikleri kanallardan okudukları gazetelere, sosyal medya kullanımlarından ülkenin en önemli sorunlarına dair düşüncelerine kadar birçok detay var. En önemli unsurlardan biri de Türkiye'nin gidişatı konusunda yapılan yorumlar. AKP’lilerin yüzde 57'si, MHP'lilerin ise yüzde 37'si Türkiye'nin iyi yolda olduğunu düşünüyor. İYİ Partilerin sadece yüzde 15'i Türkiye'nin iyi yolda olduğunu düşünürken, CHP'lilerde bu rakam yüzde 10, HDP'lilerde ise yüzde 5 oranında.
EN ÖNEMLİ ETKİYİ SİYASETÇİLER YAPIYOR
‘Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları 2020 Araştırması’nı incelediğimizde kutuplaşmanın özellikle siyasi partiler ve siyasi meseleler etrafında döndüğünü görüyoruz. Ekonomi, kadına yönelik şiddet, corona virüsü ile mücadele ve deprem korkusu gibi konuların da siyasi uzantıları olsa da bu konularda insanlar birbirine yakın yaklaşımlar ortaya koyuyor. Bu detay da araştırmanın en dikkat çeken sonuçlarından bir tanesi.
Prof. Dr. Emre Erdoğan, “Kutuplaşmaya en önemli etkiyi tabii ki siyasetçiler yapıyor. Söylemleriyle, hedef göstermeleriyle ve “biz”/”onlar” ayrımı yapmalarıyla toplumdaki kutuplaşmaya doğrudan katkıda bulunuyorlar” diyor.
Partizan yayınların egemenliği
“Siyasetçilerin daha birleştirici bir dil tercih etmeleri, kutuplaşmayı azaltabilirdi” diyen Erdoğan’a göre medyanın da etkisi büyük: “Medyada ana akım yayın organlarının önemini yitirmesi ve partizan diye adlandırdığımız yayınların egemen hale gelmesi de farklı gerçeklikler yaratarak kutuplaşmayı artırıyor. Sosyal medyaysa vatandaşların kendilerini rahat hissettikleri bir alan olarak, diğerinden uzak durmamızı sağlıyor, nefret söylemini ve ayrımcılığı kolaylıkla yayıyor. Bu etkenlere, ülkenin siyasi yapılarını da ekleyebiliriz.”
Araştırmada ön plana çıkan bazı önemli detaylar şöyle:
1-) AKP’lilerin yüzde 59,8'i geçmişte de toplumda benzer görüş ve davranış farklılıkları olduğu görüşünde. MHP'lilerin görüşü de aynı (%60,8) doğrultuda. CHP'lilerin yüzde 70,3'ü ülkemizde insanlar arasında görüş ve davranış farklılıklarının arttığını düşünüyor. Aynı şekilde İYİ Partililerin yüzde 64,9'u, HDP'lilerin ise yüzde 67,4'ü görüş ve davranış farklılıklarının arttığını ifade ediyor.
2-) Türkiye’de ayrılığa en çok yol açan konular ise şöyle:
3-) AB’ye tam üyelik konusunda bir referandum olsa MHP'liler hariç herkeste ‘evet' oyu daha fazla çıkıyor. MHP’lilerin yüzde 50,4’ü “hayır” derken, yüzde 34,8’i “evet” diyor. AKP’lilerin yüzde 42,5’i “evet”, yüzde 41,4’ü ise “hayır” diyor. CHP’lilerin yüzde 64,8’inin görüşü ise “evet”. HDP’lilerde bu rakam 62,3, İYİ Partililerde ise yüzde 52.
4-) Yakın hissedilen parti, “Türkiye'ye en büyük tehdit olan ülke” konusunda bir fikir ayrılığı yaratmıyor. Sırasıyla ilk üç ülke şöyle: ABD, İsrail ve Rusya.
5-) Corona virüsü tedbirlerine uyma konusunda herkes aynı özeni gösteriyor. Partililerin 5 üzerinden puanlamaları şu şekilde yansımış.
CHP, 4,40
İYİ PARTİ, 4,40
MHP, 4,40
AK Parti, 4,36
HDP, 4,30
6-) Corona virüsü ile mücadelenin hedefi ne olmalı sorusunun da cevabı herkesin nazarında aynı. İnsanlar, “hastalanan ve ölen kişi sayısını en aza indirmek”, “işyerlerinin kapanmasını ve insanların işlerini kaybetmelerini engellemek” ve “öğrencilerin eğitimlerine devam etmesini sağlamak” gibi başlıklarda hemfikir. İnsanların ortalama yüzde 75’i bu hedefleri destekliyor.
KUTUPLAMAYI HIZLANDIRAN FAKTÖRLER VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Prof. Dr. Emre Erdoğan, “yaptığımız çalışmalar kutuplaşmanın çoğu belirleyicisinin yapısal olduğunu gösteriyor” derken “başkanlık sistemi, yargının bağımsızlığını yitirmesi, basın ve ifade özgürlüklerinin azalması ve en önemlisi güvenlik kaygıları, kutuplaşmayı hızlandıran faktörler” ifadesini kullanıyor.
“Bu sorunların çözülmesi için bazen iktidar değişikliği gerekebilir” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle noktalıyor: “Öte yandan vatandaşların kendilerini yankı odalarına kapatmaları, farklı bilgi kaynaklarından kaçınmaları ve “ötekinin” sesini duymak konusundaki isteksizlikleri, bireylerin kendi iradeleriyle çözülebilecek sorunlar olarak gözüküyor. Yapısal sorunların çözülmesini beklemektense, bireysel düzeyde müdahaleler yapmak ve vatandaşlara medya okuryazarlığı, eleştirel bakış açısı ve diğerine karşı empati duymasına yardımcı olmak daha kısa vadede bir çözüm sağlayabilir.”
Alındığı yer: https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/turkiyede-surekli-buyuyen-bir-sorun-kutuplasma-6180150/?utm_source=dahafazla_haber&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber
[Edited at 2020-12-26 21:19 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN ___________________________________________ | Jan 3, 2021 |
--Hepisi alıntı--
Türk bilim insanlarından Almanya’ya kapak
Sözcü - Ali GÜLEN - Güncellenme: 13:21, 03/01/2021
Türkler’i aşağılamak için "ALDİ torbaları" sallayan Alman taraftarlarla, "Türkler geliyor kaçın. Tehlikeli yabancı" manşetleri atan Alman medyasına, iki Türk çok güzel ders verdi. Corona aşısını bulan Uğur Şahin ve Özlem Türeci, Türkler aleyhine sayısız yazılar yazan Der Spiegel’e kapak oldu. Hem de iki anlamda…
Almanya bir dönemler, “Ucuzcu ALDİ'den alışveriş yapan Türkler” diye dalga geçtiği Türklerin başarılarıyla övünüyor. Der Spiegel ise geçmişteki utanç verici haberlerin tersini yazıyor.
“Türkler geliyor, canını seven kaçsın” (Die Türken kommen- rette sich, wer kann), “Şehrin dibindeki saatli bomba” (Zeitbomben in den Vorstaedten) ve “Tehlikeli yabancı” (Gefaehrlich fremd) diye manşetler atan Der Spiegel, şimdi iki Türk bilim insanı başarılarından dolayı kapağına taşıdı. İki Türk, Der Spiegel'e, tam anlamıyla kapak oldu.
DER SPIEGEL, 180 DERECE DÖNDÜ
Almanların, Türkleri aşağılamak için kullandıkları “Aldi'ci Türkler” lafı ise, bir kez daha ters yüz olup yüzlerine çarptı. BioNTech firmasıyla aşıyı geliştiren Prof. Uğur Şahin ile Özlem Türeci, Almanya'nın en büyük umudu.
Alman medyası, “Tabii ki, milliyeti öne çıkarmamak gerekiyor” yayınları yapıyor. 1973'ten beri, Türkler ve Anadolu'dan göçüp gelen herkesi “uyumsuz, fakir ve zavallı, eğitimsiz, sürekli suç işleyen, geri kalmış” olarak gösteren Der Spiegel dergisi, iki Türkü kapağa aldığı son sayısında ise, “Türk kökeninizle ilgili tartışmadan tabii kaçamıyoruz. Bazıları sizlerin göçmenler için rol model olmanızı kutluyor. Bazıları da bu tür kimliklerin bir rol oynamaması gerektiğini söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?” diye sordu.
*-*
Der Spiegel, son sayısında Uğur Şahin ve Özlem Türeci'yi kapak yaptı. Almanya'nın umudu olarak tanıttı.
“KİMLİK OLUMSUZ ŞEY DEĞİL”
Bu soruya Uğur Şahin, “Şirketimizde 60’tan fazla ülkeden gelenler çalışıyor. Göçmen kökenli olmak normal bir durum, hiçbir rol oynamıyor. Diğer taraftan, başarımızın Türkler için ilham verici olmasını anlıyorum. Bunu verimli bir şekilde kullanma ve kendimizi biraz daha fazla anlatma sorumluluğumuz var” yanıtını verdi.
Özlem Türeci ise, “Kimlik olumsuz bir şey değildir, yalnızca kimliğin siyasallaşması zararlıdır. Bundan kaçınmak istiyoruz” dedi. Türk çift, Alman Der Spiegel'e bu şekilde insanlık dersi verdi.
*-*
Der Spiegel, 1973 yılındaki sayısında, “Almanya’daki Gettolar” başlığını kullanırken 1997 yılında Türkler'i suç makinesi, fakir- zavallı ve uyumsuz olarak gösteriyordu. Der Spiegel'in 1997'deki bir kapağında “Türkler ve tehlikeli yabancı” ifadesi yer alıyordu.
Aynı Der Spigel geçmişte şunları yazmıştı:
Tarih 30.07.1973: TÜRKLER GELİYOR, KAÇAN CANINI KURTARIR: “Almanya'da yaklaşık bir milyon Türk yaşıyor. 1.2 milyonu ise buraya gelmek için evinde bekliyor. İstanbul Boğazı'ndan gelen bu akın, yabancıların istila ettiği metropollerde uzun zamandır yaşanan krizi artırıyor. Berlin, Münih ve Frankfurt, gelen bu güçlü işgal dalgası ile başa çıkamıyor. Gettolar doğuyor ve Harlem'de olduğu gibi kentsel çürüme, suç işlemede artış ve yoksullaşma yoğunlaşıyor.”
Tarih 14.04.1997: ŞEHRİN KAPISINDAKİ SAATLİ BOMBA: “Tehlikeli yabancı. Şehrin kapısındaki saatli bomba. Türk kadınlar okuma yazma bilmiyor. Türk gençleri, uyuşturucu bağımlısı ve eğitim oranları çok düşük. Aileler çocuklarını Türkiye'den evlendiriyor. Ülkemizde, Türkler çeteler oluşturuyor, diğerleriyle çatışıyor.”
VE ALDİ TORBALI UTANÇ
Bayern Münih ile Beşiktaş arasında 1997/1998 sezonunda oynanan Şampiyonlar Ligi maçı, tarihe “bir halkın aşağılanmasını gösteren” utanç belgesi olarak geçmişti.
Bayern Münih taraftarları, ülkelerinde göçmen olarak bulunan ve görece daha fakir olan Türklerle dalga geçmek için ucuzcu ALDİ marketlerinin poşetlerini kaldırmış, Türkleri aşağılamaya çalışmışlardı. Alman taraftarlar, 21 yıl sonra özür dilese de, bu fotoğraf akıllara çivi gibi çakıldı.
Yazının yeri; https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/turk-bilim-insanlarindan-almanyaya-kapak-6195195/
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
ADO_YORUM: Ne desem ne desem... Ne deyeceğimi bilemedim vallağa...
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
Kalp Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Başer: İngiltere’de 5 yaş ve altındaki çocukların hastane yatış sayıları arttı
Sözcü İstanbul - Güncellenme: 13:44, 03/01/2021
İngiltere'de ortaya çıkan Covid-19 mutasyonu sonrası, ülkeler sınırlarını kapatıp uçuşları durdursa da virüsün yayılmasını engelleyemedi. Türkiye'nin de listeye eklenmesiyle, mutasyonun görüldüğü ülke sayısı 33'e yükseldi. İngiltere'de 5 yaş ve altındaki çocukların hastane yatış sayılarının arttığına dikkat çeken Kalp Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Bengi Başer, "Bu mutasyon can sıkacak gibi duruyor" açıklamasını yaptı.
İngiltere'de ortaya çıkan yeni bir Covid-19 mutasyonunun, mevcut virüsten yüzde 70 daha bulaşıcı olduğu belirtildi. Kalp Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Bengi Başer, İngiltere'deki son duruma ilişkin sosyal medya hesabından açıklamada bulundu.
“6-17 ARASI ÇOCUKLARDA DA SAYILAR YÜKSELDİ”
İngiltere’de 5 yaş ve altındaki çocukların hastane yatış sayılarının arttığına dikkat çeken Başer, “Ayrıca 6-17 arası çocuklarda da sayılar yükseldi. Okullardaki yaygın temas mı, yoksa yeni varyanta mı bağlı olduğu tartışılıyor” dedi.
*-*
“BASKIN VİRÜS ROLÜNÜ ÜSTLENME İHTİMALİ ENDİŞE YARATIYOR”
Başer, sosyal medya paylaşımının altında vatandaşlardan gelen yorum ve sorulara da yanıt verdi.
Başer, bir sosyal medya kullanıcısının “Hocam Allah aşkına İngiltere’de neler oluyor? Bu sadece İngiltere’de mi yoksa diğer ülkelerde de var, daha yansımadı mı?” sorusuna şöyle yanıt verdi:
“Tüm ülkelere yayılıp kısa sürede baskın virüs rolünü üstlenme ihtimali endişe yaratıyor…”
“HER ŞEY KONTROLDEN ÇIKMIŞ DURUMDA”
Bir başka kullanıcı ise Başer'e, “Komplo teorilerine ne kadar inanırsınız bilmem ama The Economist'in son kapağında ağzı maskeli çocuk resmi vardı ve yorumlayanlar bunu virüsün çocuklarda etkili olacağına yormuştu. Şimdi bu gerçek oluyor. Olacaklar önceden belli mi? Neler oluyor?” diye sorusunu sordu.
Başer ise, “Artık her şey kontrolden çıkmış durumda ve bu yeni varyant çok şeye gebe!” diye yanıtladı.
“ANTİKORLARIN KORUYAMAYABİLECEĞİ ENDİŞESİ VAR”
“İngiltere çok panik. Orası iyice karıştı. Bilmediğimiz başka şeyler mi oluyor acaba diye düşünmeden duramıyor insan” diyen bir kullanıcıya ise Başer şu yanıtı verdi:
“Yeni varyanta karşı bir önceki suşa karşı oluşan antikorların korumayabileceği ve ikinci enfeksiyonların artabileceği endişesi var”
“BU MUTASYON CAN SIKACAK GİBİ DURUYOR”
Başer, “Bengi hocam iyi haber şimdilik çocuk yoğun bakım sayıları stabilize. Çocuk yoğun bakım derneği bugün bildirdi. Ağır vaka artışı henüz yokmuş ümit ederim böyle devam eder” diyen ABD’de Pediatrik Yoğun Bakım uzmanı olarak görev yapan Yonca Bulut'a ise, şu ifadelerle cevap verdi:
“Yonca hocam evet Allah'tan öyle… İtalya, varyant bizde de saptandı ama okullar kapalı olduğu için vaka sayılarımız daha az açıklamasını yaptı. Bakalım yeni suş mu, okuldaki temas mı suçlu? Ama bu mutasyon can sıkacak gibi duruyor ve Çin, Avustralya da dahil görüldü kısa sürede.”
“AŞILAMA HIZI EN YÜKSEK ÜLKE İSRAİL”
Başer, aşılama konusuna ilişkin de bir paylaşım yaptı. Dünyada aşılanan insan sayısının 11.4 milyon ulaştığı bilgisini aktaran Başer, “Aşılama hızı en yüksek ülke İsrail'de nüfusun %11.6'sı aşılandı. En fazla aşı yapılan kişiyi barındıran ülke 4.5 milyon kişiyle Çin” dedi.
AŞILAMA ORANI EN YÜKSEK OLAN 5 ÜLKE:
Başer'in paylaştığı grafiğe göre ilk beş sıradaki ülke ve aşılanma oranları şöyle:
İsrail- yüzde 11.6
Bahreyn- yüzde 3.53
İngiltere- yüzde 1.47
ABD- yüzde 1.28
Danimarka- yüzde 0.56
Çin- yüzde 0.31
Yeri: https://www.sozcu.com.tr/2021/saglik/kalp-hastaliklari-uzmani-prof-dr-baser-ingilterede-5-yas-ve-altindaki-cocuklarin-hastane-yatis-sayilari-artti-6195226/
[Edited at 2021-01-03 13:22 GMT] | |
|
|
Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN _____________________ | Jan 9, 2021 |
--Alıntıdır--
Satın aldığı aracın önü 2012 arkası 2010 model çıktı
Sözcü - Güncellenme: 11:32, 09/01/2021-- Yayınlanma Tarihi:11:14, 9 Ocak 2021
*-* Temsili resmi ben ekledim...
İstanbul'da yaşayan Buğra Yıldız kısa bir süre öne araç almaya karar verdi. Bir internet sitesi üzerinden bulduğu aracı görmeye giden Yıldız aracı beğendi ve aracı almadan önce kurumsal bir ekspertiz firmasına götürerek kontrol ettirdi. Burada yapılan kontrollerde araçta 1 parça değişen ve 7 parça boya olduğu söylendi. Yıldız, ekspertize güvenerek aracı satın aldı.
ARAÇ BENZİNLİ DEPO DİZEL
Aracı aldıktan kısa bir süre sonra yakıt almaya giden talihsiz adam burada aracının benzinli olmasına rağmen pompacının dizel pompayı taktığını gördü. Pompacıyı aracın benzinliği olduğu konusunda uyaran Yıldız, “aracın yakıt deposu dizel” yanıtını aldı. Hayatının şokunu yaşayan Yıldız, hemen aracı İzmit'te bulunan başka bir ekspertiz firmasına götürdü. Burada yapılan incelemelerde aracın sadece iki kapısını orijinal olduğu ve başka bir araçla kesilerek birleştirildiğini öğrendi.
Yaşadığı şoku bir türlü üzerinden atamayan Buğra Yıldız yaşadıklarını şöyle anlattı:
* Ben aracıma yakıt almaya gittiğim de pompacı bana dizel pompasının bu araca girdiğini söyledi. Ben bundan şüphelendim ve aracı bir özel servise götürdüm. Özel servisteki usta bana aracınla ilgileniyorum satmak ister misin dedi. ‘Aracı inceleyebilirsin’ ağabey dedim. O da aracı incelemeye başladı. Bu sefer bana ‘aracın eklemesi var ekleme kaynak izleri var’ dedi.
* Bu sefer ben aracı alırken eksper yaptırdığım firmanın genel merkezine gittim. Çünkü bana aracı alırken 1 parça değişen 7 parça boya var demişlerdi. Sonrasında genel merkez aracın ekli olduğunu kabul etti ama bu sefer de bizi ekspertiz yaptırdığımız bayiye göndererek ‘biz onlara isim hakkı verdik sorumluluk onlara ait. Bayi de sizin aracınıza bakan eleman bizim değil genel merkezin elemanı o ilgilenecek’ dedi.
* Satıcı kabul etmiyor aracını geri almıyor. Eksper hatasını kabul ediyor ama bana diyor ki ‘benden alabileceğin tek şey bana verdiğin eksper ücreti onu da mahkemeyi kazanırsan alabilirsin.’
Hukuk mücadelesi başlattığını söyleyen Yıldız, “Ben de aracı aldım ekspertiz uzmanı Sami Tarcan’a götürdüm. Aracın önü 2012 model ama arka kısmı 2010 model başka bir araca ait. Ben aracı 2012 model diye almıştım. Araçta orijinal olan tek şey sağ ve sol ön kapı bunlardan da birinin camı orijinal sadece camına kadar değiştirmişler aracı biz çok mağduruz. Bize yapılan dolandırıcılık işi yargıya taşıdık elimizden ne gelirse kendimizi savunacağız” diye konuştu.
ARACIN SADECE 2 KAPISI ORİJİNAL
Aracı son olarak inceleyen ve aracın ekleme bir araç olduğunu tespit eden ekspertiz uzmanı Sami Tarcan ise, “Buğra arkadaşımız aracı orijinal 6 parça boya var diye almış. Sonra beni aradı ve şüphelerinden bahsetti. Yaptığımız incelemede aracı direklerinden ve tabanından keserek başka bir araç kupasının takıldığını tespit ettik. Aracı bir tarafından anlamasalar bile sol tarafından kesilen nokta yamuk gözüküyor. Çok küçük bir nokta da boya değeri yüksek çıkıyor geri kalan noktalar da orijinal gibi duruyor. Arkadaş aracı 2012 model diye almış ama aracın önü 2012 arka kısmı 2010 ve araçta sadece iki kapı orijinal. Geri kalan bütün parçalar çıkma takılmış. Aracı kaynatarak birleştirmişler olası bir kaza da nasıl bir hasar alır bilemiyorum. Eksper yapan firmanın bu anlamaması imkansızdı çünkü aracı lifte kaldırdığımızda bile alttan ek yerleri görünüyor. Araç alacak kişiler önce aracın kilometre ve hasar kaydını sorgulasınlar ondan sonra iyi bir firmaya gidip ekspertiz yaptırsınlar bunun kurumsal olması şart değil iyi bir ustaya kontrol ettirsinler” dedi.
Kaynak + dertli adamın anlattıkları ve ilgili araba bu bağlantıda: https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/satin-aldigi-aracin-onu-2012-arkasi-2010-model-cikti-6203851/?utm_source=dahafazla_haber&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber
[Edited at 2021-01-09 10:22 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN _________________________________ | Jan 10, 2021 |
ADO_NOT: UNUTULMASIN BUNLAR (KORKUNÇTU KORKUNÇÇÇ):
1) Deprem: O an - 17 Ağustos 1999 Depremi'ni yaşayanlar anlatıyor -> https://www.youtube.com/watch?v=SYzs1TaxRxY&ab_channel=BBCNewsTürkçe ... See more ADO_NOT: UNUTULMASIN BUNLAR (KORKUNÇTU KORKUNÇÇÇ):
1) Deprem: O an - 17 Ağustos 1999 Depremi'ni yaşayanlar anlatıyor -> https://www.youtube.com/watch?v=SYzs1TaxRxY&ab_channel=BBCNewsTürkçe
2) 17 Ağustos 1999 Depremi (Murat Tarman) -> https://www.youtube.com/watch?v=aQSxPv7AsxI&ab_channel=MuratTarman
3) 17 Ağustos Depremi ( İLK 5 DAKİKASI ) Canlı Yaşananlar -> https://www.youtube.com/watch?v=XI09KW481M8&ab_channel=CengizONAY
4) 1999 Depreminde gün yüzüne çıkmış yeni görüntüleri -> https://www.youtube.com/watch?v=_TuuJFh0nQU&ab_channel=Medyabar
5) Büyük Marmara Depremi - Hemen Sonrası 17 Ağustos 1999 -> https://www.youtube.com/watch?v=V7nNLK0OCLQ&ab_channel=BelgeselVideoları
6) Gölcük Depremi | 17 Ağustos 1999 | 32.Gün Arşivi -> https://www.youtube.com/watch?v=LjmpRF_XiP8&ab_channel=32.GünArşivi
7) 17 Ağustos Depreminin Yeni Telsiz Kayıtları Ortaya Çıktı -> https://www.youtube.com/watch?v=BQnQNOURG_c&ab_channel=TGRTHaberTV
8) Marmara depremi: İstanbul’u neler bekliyor? Uzmanlar neler söylüyor? Hazırlıklar ne durumda? -> https://www.youtube.com/watch?v=jntEjPEFgmg&ab_channel=BBCNewsTürkçe
9) Büyüteç - Marmara Depremi: 18 yıl önce, 17 Ağustos, Saat 03:02… -> https://www.youtube.com/watch?v=FhaFP8VovCk&ab_channel=TVNET
10) Japonya 'daki 9 şiddetindeki deprem -> https://www.youtube.com/watch?v=QlgrheQGzGU&ab_channel=VeliÖğretmeni
11) Deprem Anında Ne Oluyor? | DEPREM SİMÜLASYONU (Güzel bir çalışma olmuş, 9 dakikalık vido) -> https://www.youtube.com/watch?v=uPobdExAqAc&ab_channel=5YaşındayımGibiAçıkla
12) //"Kar saçlı adam"ın hazırladığı vido///Beklenen Büyük İstanbul Depremi Yaşanırsa Ne Olacak? (En Kötü Senaryo) -> https://www.youtube.com/watch?v=Kx-1Dl71wz8&ab_channel=HasanBalyemezler
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntıdır--
Prof. Dr. Naci Görür’den İstanbul depremi açıklaması: Artık uzatmaları oynuyoruz, 250 bin insan tehlike altında
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sozcu.com.tr - Güncellenme: 22:52, 09/01/2021
Yakın zamanda Erzincan-Karlıova, Çelikhan-Erkenek arasında, Kahramanmaraş ve İzmir'de büyük depremler beklendiğini ifade eden Prof. Dr. Naci Görür, İstanbul depremi için de her an 7 üzeri bir depremin meydana gelebileceğini belirtti. Görür, "İstanbul'da tehlikede olan 250 bin insan ile karşı karşıyayız. 7'den büyük deprem olma olasılığı her an yüzde 64'tür. Uzatmaları oynuyoruz" dedi.
*-*
Deprem uzmanı Prof. Dr. Naci Görür, Türkiye’de beklenen büyük depremlerle ilgili Habertürk kanalında çarpıcı açıklamalarda bulundu.
4 NOKTAYA DİKKAT ÇEKTİ
Görür, “7 ve üzeri depremleri şu anda ciddi olarak beklediğim, gerçekten de korktuğum Erzincan ile Karlıova arasında bekliyorum. Erzincan’ın hem doğusundaki Yedisu’da en son 7’nin üzeri deprem 1786’da. O zamandan bu yana orada deprem yok. Uzun olmayan bir zaman içerisinde Erzincan-Karlıova arasında büyük bir deprem bekliyorum” dedi.
Elazığ depreminden sonra alarm veren yerlerden birisinin de Çelikhan-Erkenek arası olduğunu belirten Görür, “Orada deprem bekliyoruz. 19. asırda, 1875’te bugün Elazığ’da olan yerde deprem oluyor. 1893’de bu sefer Çelikhan Erkenek’te oluyor. Elazığ depremi, Çelikhan-Erkenek depremini öne çekmiş olabilir” açıklamasında bulundu.
Görür, “Diğer bir korktuğumuz yer Maraş, Türkoğlu. Yine bu Doğu Anadolu Fayı üzerindedir. Oradan da endişe ediyoruz, deprem bekliyoruz. Bir diğer büyük deprem beklediğimiz yer İzmir” dedi.
“İSTANBUL’DA 14 BİN KAYIPLA KURTULMAMIZ MÜMKÜN DEĞİL”
7.4 şiddetindeki 1999 Gölcük depreminde Kocaeli’de 20 bin kişinin yaşamını yitirdiğini hatırlatan Görür, İstanbul’da bu sayının 200 binleri bulabileceğini ifade etti. Görür şöyle konuştu:
* İstanbul gibi yüzde 60’ı gecekondu mantığıyla yapılmış ve devletin resmi rakamlarına göre mühendislik hizmeti görmemiş bir yerde bizim 14 bin kayıpla kurtulmamız mümkün değil.
* İstanbul’da tehlikede olan 250 bin insan ile karşı karşıyayız. Bunu ne kadar azaltırsanız azaltın, inşallah yanılıyorumdur ama beklediğimiz İstanbul depreminde on binlerin altında can kaybıyla kurtulamazsınız. Bu işi 14 bin ile kurtaramazsınız.
“ARTIK FAZLA ZAMAN YOK”
Görür, İstanbul depremiyle ilgili açıklamalarını şöyle sürdürdü:
* İstanbul’da bir periyot öngörebiliyoruz. 99 depreminden sonra 30 sene içerisinde 7’den büyük deprem olma olasılığı her an yüzde 64’tür.
* Önümüzde 10 sene kaldı. Onun için uzatmaları oynuyoruz. Artık fazla zaman yok.
Yeri: https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/prof-dr-naci-gorurden-istanbul-depremi-aciklamasi-artik-uzatmalari-oynuyoruz-250-bin-insan-tehlike-altinda-6204789/?utm_source=dahafazla_haber&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntı--
İstanbul depreme hazır değil: Eksikler çok, kaygı büyük
-----------------------------------------------------------------------------
Türkiye’de bu yıl depremlerde ülke genelinde 160 kişi hayatını kaybetti. Depreme Karşı Alınacak Önemleri Araştırma Komisyonu kuruldu.
Veli TOPRAK - Güncellenme: 14:26, 03/01/2021
*-*
Bu yıl deprem maalesef ülkemizi sık sık salladı. Birçok ilimizde yüzbinlerce kişi geceleri uykusuz geçirdi. Ancak en büyük endişe, beklenen İstanbul depremi… İzmir'de 30 Ekim'de yaşanan depremin ardından 5 partinin ortak önergesiyle Meclis'te ‘Depreme Karşı Alınacak Önemleri Araştırma Komisyonu' kuruldu. Komisyon bugüne kadar 9 ayrı toplantı yaptı. Konuyla ilgili 60'a yakın kurum ve STK temsilcisi bilgi verdi. Milletvekilleri dahil, komisyona gelen herkesin ortak kaygısı “İstanbul'un depreme hazır olmadığı'” idi. Mimarlar, mühendisler, yapı denetimcileri kaygılarını ifade etti. Jeoloji Mühendisleri Odası Danışma Kurulu Başkanı Prof. Okan Tüysüz şunları söyledi: “İstanbul deprem senaryosuna göre 5 bin binanın yıkılabileceği tahmin ediliyor. İzmir'deki 10-15 binayla uğraştık, çok ciddi de başarı gösterdik. Ama 5 bin bina bir anda yıkıldığında Türkiye ne yapacak? Konuyla ilgili eksikler çok fazla. Endişe büyük.” Deprem Mühendisleri Derneği Genel Başkanı Nazmi Şahin, “Kimse yaşadığı binanın detaylarını bilmiyor. Oturduğumuz bina sağlam mı? Temeli nasıl? Bunları incelemek gerek” dedi. Türk Telekom Başkan Yardımcısı İsmail Akın ise olası İstanbul depremi sonrasında iletişim ağıyla ilgili enerji sürekliliği için yakıt ve tedarik ikmali olması gerektiğini ifade etti.
Her türlü hazırlığı yapıyoruz
Sağlık Bakanlığı Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Semih Korkut “İstanbul depremi için vatandaşların yaşadığı tüm endişeleri biz de yaşıyoruz” dedi ve ekledi: “Bu deprem yarın gelecekmiş gibi her türlü hazırlığı yapıyoruz. AFAD'la, TSK'yla, Ulaştırma Bakanlığı ve Emniyet ile çalışıyoruz. Analizlerimize göre olası İstanbul depremindeki yaralıların yüzde 40'ının ilk 24 saatte hastaneye geleceğini genel durumu iyi olanların ise üç gün içerisinde hastanelere geleceğini tahmin ediyoruz.”
Olası afet tek elden yürütülmeli
Tüm İtfaiyeciler Birliği Derneği Genel Başkanı Halil Yılmaz “Merkezi birlik sağlanarak afet tek elden yürütülmeli” dedi. Yılmaz şunları söyledi: “AFAD, orman ve itfaiyenin olaylara müdahalede bilgi ve donanımının entegre halde çalışmaları önemli. Hiçbir kurum olası deprem sonrası yaşanacaklarla tek başına üstesinden gelemez.” Doğalgaz Dağıtıcıları Birliği Genel Müdürü Cem Önal ise “İstanbul büyük risk taşıyor” dedi ve ekledi: “Deprem sensörleriyle şehir şebekesinin gazını güvenli şekilde kesip tahliyeleri yapabilecek planlama var. Ama İstanbul 4.5 milyon aboneyi barındırıyor. Normal şartlarda gaz dağıtım şebekelerimiz uzun yıllar kesintisiz şekilde hizmet verebilir. Ancak en büyük sorunumuz dışarıdan yapılan müdahaleler. Bugüne kadar istediğimiz sonucu alabildiğimizi söyleyemeyeceğim.”
Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/hayatim/yasam-haberleri/istanbul-depreme-hazir-degil-eksikler-cok-kaygi-buyuk/?utm_source=ilgili_haber&utm_medium=free&utm_campaign=ilgilihaber
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntı--
Prof. Dr. Naci Görür’den büyük İstanbul depremi için korkutan uyarı
---------------------------------------------------------------------------------------------
Jeolog Prof. Dr. Naci Görür, beklenen Marmara depremiyle ilgili açıklamalarda bulundu. 1999 depreminde Marmara'da yer kabuğu altında büyük bir enerji biriktiğini söyleyen Görür, olası bir depremde iki fay hattının birden kırılması halinde, İstanbul'da 7.6 büyüklüğünde bir depremin olabileceğini açıkladı.
Hakan KAYA - Güncellenme: 07:36, 24/12/2020
Prof. Dr. Naci Görür’den büyük İstanbul depremi için korkutan uyarı
Gazeteci Kenan Taş’ın Yotube kanalına konuk olan Jeolog Prof. Dr. Naci Görür olası Marmara depremi hakkında değerlendirmelerde bulundu.
“MARMARA’DA DEPREMİM ELİ KULAĞINDA”
Görür, 1999 depremi sonrası Marmara’nın altındaki yer kabuğunda çok fazla enerji biriktiğini belirterek, bölgede 30 sene içerisinde deprem olma olasılığını yüzde 64 olarak açıkladı.
Görür sözlerine şöyle devam etti:
* Türkiye’de her an başka yerlerde deprem olabilir ama özellikle benim iki bölge üzerinde bir hassasiyetim var. Bunlardan biri İstanbul. İstanbul’un bir aciliyeti var.
* Bunun da nedeni 1999 depremleri. Bu depremler Marmara’nın altındaki kabuğa o kabuğun daha fazla taşıyamayacağı bir stres yükledi. Normalde 200-250 senede birikeceği enerjiyi 45-50 saniyede Marmara’nın altındaki kabuğa bunu enjekte etti.
* Dolayısıyla bu kabuk artık daha fazla dayanacak durumda değil. Zaten bunun da hesapları yapıldı. 1999 yılından itibaren her an olmak kaydıyla, 30 sene içerisinde deprem olma olasılığı yüzde 64 olarak belirlendi.
* Bu çok yüksek bir yüzde. Dolayısıyla Marmara’da deprem bir anlamda eli kulağında. Tabi bu 30 sene denildiği zaman bunun hassasiyetine baktığımız zaman 10-15 sene ileri ve geri olabilir. Dolayısıyla bunlar jeolojik ölçekte çok küçük zaman aralıklarıdır.
“İSTANBUL’DA EN AZ 7.2 BÜYÜKLÜĞÜNDE BİR DEPREM BEKLENİYOR”
İstanbul’da en az 7.2 büyüklüğünde bir deprem beklendiğini belirten Görür, Silivri ve Adalar bölgesindeki fay kollarından da bahsetti.
Görür, şöyle konuştu:
* İstanbul gerçekten böyle büyük bir deprem bekliyor. İstanbul’u en az 7.2 bekliyor. Bütün çalışmalar bunu gösteriyor. Yapılan çalışmalarda 1999-2014 seneleri arasında iki fay özellikle Marmara’nın altında kilitlenmiş vaziyette. Yani enerji biriktiriyor. Buralarda önemli ölçüde deprem meydana gelmiyor, stres birikiyor.
* Biriken stres, oradaki kayaların dayanma gücünü yendiği an deprem olacak demektir. Bu faylardan biri Yeşilköy açıklarıyla Silivri açıkları arasında yaklaşık 65 kilometre uzunluğunda olan Kumburgaz fay kolu. Bu fay kırılırsa minimum 7.2 deprem üretecektir. Diğeri ise Adalar’ın güneyinde olan Adalar fayı; yaklaşık 45 kilometre uzunluğundadır. Bu da kırılırsa, en fazla 7 büyüklüğünde deprem üretecektir.
“İKİ FAY AYNI ANDA KIRILIRSA FELAKET OLUR”
Silivri ve Adalar bölgesindeki fay kollarının aynı anda kırılma olasılığını da anlatan Görür, bu durumda ise depremin büyüklüğünün 7.6’yı bulabileceğini vurguladı. 7.6 şiddetindeki depremin İstanbul için felaket olacağını söyleyen Görür, “İkisinin birden kırılma olasılığı da vardır. İkisi birden aynı anda kırılırsa depremin büyüklüğü 7.6’yı bulabilir. Kumburgaz ve Adalar fayı, 1766 yılında bu faylar peş peşe kırılmıştır. Bu faylardan biri mayıs ayında diğeri ağustos ayında olmuş ve İstanbul peş peşe 7’nin üzerinde iki depreme maruz kalmıştır. Tabi bu İstanbul için gerçekten felaket olur, ama bu işin şakası yok. Bu çalışmalar, veriler bunu işaret etmektedir.” dedi.
“ERZİNCAN VE ÇEVRESİNDE EN AZ 7 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM OLASILIĞI FAZLA”
Erzincan ve çevresi için 7’nin üzerinde deprem olabileceği uyarısında bulunan Görür, şunları söyledi:
* Benim diğer hassasiyetle baktığım konu da Erzincan ile Erzincan’ın doğusunda olan yedisu fayı. Bu Erzincan ile Bingöl Karlıova arasındaki fay koludur.
* Orada en son deprem 1780’lerde olmuştur. 1939 Erzincan depremi buraya önemli miktarda enerji transfer etmiştir. Dolayısıyla biz yer bilimciler olarak endişemiz var. Ama ben özelde bu bölgeyi kritik görüyorum.
* Yakın bir gelecekte burada da en az 7 büyüklüğünde bir deprem olma olasılığı fazladır. Biz bunları söylüyoruz. Bunları söylerken karşımızda bir muhatap da yok ama umut ediyoruz ki yetkililerde bir şekilde bizi dinliyor ve ciddiye alıyorlarsa bu uyarılarımız doğrultusunda önlem alırlar.
Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/prof-dr-naci-gorurden-buyuk-istanbul-depremi-icin-korkutan-aciklama-6180644/
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntı--
Prof. Dr. Naci Görür’den büyük İstanbul depremi için korkutan açıklama
---------------------------------------------------------------------------------------------
Jeolog Prof. Dr. Naci Görür, depremlerle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Ünlü deprem uzmanı Görür, İstanbul, İzmir ve Malatya için uyarılarda bulundu. Görür, "İki fay birden kırılırsa İstanbul'da 7.6 büyüklüğünde bir deprem olacak" dedi.
Güncellenme: 15:11, 03/12/2020
Malatya’da meydana gelen 4.7 büyüklüğündeki depremin ardından Prof. Dr. Naci Görür, Çelikhan-Erkenek bölgesi ile Maraş-Türkoğlu bölgesine dikkat çekerek bu bölgede geçmiş tarihte yaşanan depremleri hatırlattı.
Prof. Dr. Görür, “Malatya’da olan depremler çoğunlukla Doğu Anadolu fay kuşağı üzerinde oluyor. Bu kuşak Bingöl Karlıova’dan başlıyor, İskenderun Körfezi’ne kadar devam ediyor. Bu fay kuşağı özellikle 2020 yılında Elazığ’da olan deprem nedeniyle hareketlendi. Burası daha önce oldukça sessizdi. Sadece 1970 yıllında Bingöl depremi vardı. Ondan sonra da küçük deprem olan Palu depremi oldu. O zaman Sivrice’ye dikkat etmek gerekir diye uyarıları yapmıştık. 2003-2004 yıllarında bu uyarıyı yaptım ama Palu depremi 2010 yılında oldu” dedi.
ÇELİKAN-ERKENEK, MARAŞ-TÜRKOĞLU FAYINA DİKKAT
Önceki yıllarda yaşanan depremlerin tekrar edebileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Görür, “2020 yılında da Elazığ Sivrice’de deprem oldu. Bu deprem hattı Sivrice ile Pütürge arasındaki fay kolunu kırdı. Dolayısıyla hem Elazığ’ı hem de Malatya’yı etkiledi. Sivrice hattı kırılınca dikkatimizi onun Güneybatısında yer alan Çelikhan-Erkenek arasına ve Maraş-Türkoğlu yöresine dikkat çekmeye başladık. Çünkü böyle doğrultu atımlı faylar bir yerde büyük deprem ürettikleri zaman o fay üzerinde onun devamı olan yerlerde stresi artırır. Deprem olduğu zaman kırılan fay kolunun enerjisinin önemli bir kısmı sismik dalga halinde veya bir ısı şeklinde boşalır ancak önemli bir kısmı da o fayın devamına transfer olur. Dolayısıyla Elazığ-Malatya arasında kol kırıldığı zaman Çelikhan-Erkenek bölgesine dikkat etmek gerekir. Bir de tarihi depremlere bakarız. Tarihte ne olmuşsa günümüzde de benzer şeyler olabilir. Gerçekten de o bölgenin sıkıntılı olduğunu düşünüyorum. Hangi yer bilimciye sorsak sıkıntılı olarak sayacaklarının arasında Çelikhan-Erkenek, Maraş-Türkoğlu yöresini sayar. Zaman varken yerel yönetimlerin, halkın hazırlıkları yapmasında fayda var” ifadelerini kullandı.
“İZMİR’DEKİ DEPREM, BEKLENEN DEPREM DEĞİLDİ”
Öte yandan geçtiğimiz günlerde İzmir’de hissedilen can ve mal kaybında neden olan depremin ardından konuşan Prof. Dr. Görür, İzmir’in eskiye nazaran deprem anlamında daha hassas olduğunu ifade ederek “Yer bilimciler olarak İzmir de deprem beklediğimiz yerler arasında. İzmir’de halen deprem bekliyoruz. Özellikle İzmir fayı üzerine, yani Gediz grabeninin güney sınır fayı İzmir fayı olarak İzmir’in içerisine gelir. Bayraklı’nın falan bulunduğu körfezin içerisine gelir. Asıl deprem üretecek fay İzmir fayıdır. Daha o fay kırılmadı. O kırılırsa 7 büyüklüğünde deprem üretebilir. Geçenlerde İzmir’de olan deprem aslında Kuşadası körfezi üzerinde oldu. O deprem İzmir’in beklenen depremi değil. Bu deprem de çevredeki faylara stres transferi yaparak ya da seviyesini değiştirerek kimilerinde yükleyip, kimilerinde geciktirmiş olabilir. Özellikle İzmir yarımadası üzerinde kuzey güney yönlü olan fayları önemli ölçüde etkilemiş olabileceğini düşünüyorum. İzmir’in eskiye nazaran deprem bakımından daha hassas hale geldiğini söyleyebilirim” diye konuştu.
MARMARA’DA İKİ FAY KOLU KİLİTLİ
Olası İstanbul depremi ile ilgili olarak son araştırmalar hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Görür sözlerini şöyle sürdürdü;
* Son yapılan bütün araştırmalar Marmara’da iki farklı fay kolunun kilitlendiği yönünde. Bunlardan biri Kumburgaz fay kolu, diğeri de Adaların güneyindeki fay kolu. Bu iki fay kolu kilitli. Yani bu kol üzerinde herhangi bir ciddi deprem olmuyor.
* Ufak depremler oluyor bu da bizim klik dediğimiz daha yavaş kaymaların sonucu olan küçük depremler. Bunlar da kilitli fay kısmını etkiliyor. Belirli anlamda da stres değişimine neden oluyor.
* Bu da bizi endişelendiriyor. Şu an çoğu araştırmacılar Marmara’da bu iki fay kolundan birinin kırılması sonucunda minimum 7.2 büyüklüğünde bir deprem olacağını bekliyor.
* Özellikle Kumburgaz kolunun yani Silivri açıkları ile Yeşilköy açıklarına uzanan 65 kilometrelik fayın kırılmasıyla en az 7.2 büyüklüğünde bir deprem olacağını ama Adaların güneyinden geçen fay hattı kırılırsa en fazla 7 büyüklüğünde deprem olacağını düşünüyoruz.
* Ancak her ikisinin birden kırılma olasılığı var. Ya aynı zamanda ya da belirli bir zaman aralığından sonra kırılma olasılığı var. İkisi birden kırılırsa İstanbul’da 7.6 büyüklüğünde bir deprem olacak. Farklı zamanlarda olursa kısa zaman içerisinde 7’nin üzerinde iki farklı deprem olacak demektir.
* Bunun örneği 1766 yılında olmuştur. 1766 yılında 3 ay arayla 2 tane 7’nin üzerinde deprem meydana gelmiş. Dolayısıyla Marmara’daki durum deprem yönünden endişe vericidir. (DHA)
Yeri: https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/prof-dr-gorur-iki-fay-birden-kirilirsa-istanbulda-7-6-buyuklugunde-bir-deprem-olacak-6151762/?utm_source=dahafazla_haber&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
ADO_NOT: UNUTULMASIN BUNLAR (KORKUNÇTU KORKUNÇÇÇ):
1) Deprem: O an - 17 Ağustos 1999 Depremi'ni yaşayanlar anlatıyor -> https://www.youtube.com/watch?v=SYzs1TaxRxY&ab_channel=BBCNewsTürkçe
2) 17 Ağustos 1999 Depremi (Murat Tarman) -> https://www.youtube.com/watch?v=aQSxPv7AsxI&ab_channel=MuratTarman
3) 17 Ağustos Depremi ( İLK 5 DAKİKASI ) Canlı Yaşananlar -> https://www.youtube.com/watch?v=XI09KW481M8&ab_channel=CengizONAY
4) 1999 Depreminde gün yüzüne çıkmış yeni görüntüleri -> https://www.youtube.com/watch?v=_TuuJFh0nQU&ab_channel=Medyabar
5) Büyük Marmara Depremi - Hemen Sonrası 17 Ağustos 1999 -> https://www.youtube.com/watch?v=V7nNLK0OCLQ&ab_channel=BelgeselVideoları
6) Gölcük Depremi | 17 Ağustos 1999 | 32.Gün Arşivi -> https://www.youtube.com/watch?v=LjmpRF_XiP8&ab_channel=32.GünArşivi
7) 17 Ağustos Depreminin Yeni Telsiz Kayıtları Ortaya Çıktı -> https://www.youtube.com/watch?v=BQnQNOURG_c&ab_channel=TGRTHaberTV
8) Marmara depremi: İstanbul’u neler bekliyor? Uzmanlar neler söylüyor? Hazırlıklar ne durumda? -> https://www.youtube.com/watch?v=jntEjPEFgmg&ab_channel=BBCNewsTürkçe
9) Büyüteç - Marmara Depremi: 18 yıl önce, 17 Ağustos, Saat 03:02… -> https://www.youtube.com/watch?v=FhaFP8VovCk&ab_channel=TVNET
10) Japonya 'daki 9 şiddetindeki deprem -> https://www.youtube.com/watch?v=QlgrheQGzGU&ab_channel=VeliÖğretmeni
11) Deprem Anında Ne Oluyor? | DEPREM SİMÜLASYONU (Güzel bir çalışma olmuş, 9 dakikalık vido) -> https://www.youtube.com/watch?v=uPobdExAqAc&ab_channel=5YaşındayımGibiAçıkla
12) //"Kar saçlı adam"ın hazırladığı vido///Beklenen Büyük İstanbul Depremi Yaşanırsa Ne Olacak? (En Kötü Senaryo) -> https://www.youtube.com/watch?v=Kx-1Dl71wz8&ab_channel=HasanBalyemezler
[Edited at 2021-01-11 05:41 GMT] ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN
--Alıntı--
Yapı ustasından insanlık dersi
Yusuf Yavuz yazdı...
21.12.2020 03:54
*-*
*-*
*-*
Ispartalı taş ve ahşap ustası Ali Dede, yok olmaya yüz tutmuş tarihi değeri olan sivil mimari örneği evleri hiçbir ücret almadan restore edeceğini duyurdu. Kentin merkeze bağlı yerleşimlerinden biri olan Sav Kasabası’ndaki eski evlerin birer birer yok olmasına üzüldüğünü dile getiren yapı Ustası Ali Dede, doğup büyüdüğü kasabadaki tarihi değere sahip evlerin yıkılmaktan kurtarılması için yerel halka, muhtar ve belediye başkanlarına çağrıda bulunarak, “Eski evlerimizin anıt ev, müze ev olmak şartı ile her türlü bakım onarım ve yeniden imalatına ücretsiz talibim. Geçmişi olmayanın geleceği olmaz” diye konuştu.
Isparta Davraz Dağı’nın eteğinde kurulan Sav Kasabası, yüzlerce yıldır yapı ustalarıyla anılıyor. Bölgedeki ocaklardan çıkarılan ve yerel halkın “köfke taşı” olarak andığı volkanik taşlar, Isparta ve çevresindeki kimi kamusal yapılar ile cami ve minarelerin inşasında kullanılmış. Coğrafyanın malzemeyi, malzemenin de ustalığı belirlediği bu döngünün merkezinde, Isparta kent merkezine yaklaşık 8 kilometre mesafedeki 1300 rakımlı Gölcük Volkanizması yer alıyor.
GÖLCÜK VOLKANININ TÜFLERİ KENTİN MİMARİSİNDE YAŞIYOR
Tıpkı Erciyes’in tüflerinin Koca Sinan’ın mimarbaşılığa giden yolunun taşlarını döşemesi gibi Gölcük Volkanının tüfleri de Isparta’daki taş ustalarının yolunu belirlemiş. Bugün birçoğu depremlerle yıkılmış olsa da kentte Gölcük volkanının tüflerinden yerli ustaların inşa ettiği kamusal ve sivil yapıları görmek halen mümkün. Kentte Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde köfke taşı kullanılarak inşa edilen ve günümüze ulaşan kamusal yapılar arasında Milli Eğitim Müdürlüğü’nün kullandığı Isparta İdadisi, Tren Gar’ı, Cumhuriyet ve Gazi ilkokulları ile Garnizon binası gibi yapılar bulunuyor. Isparta Valiliği’nin halen kullandığı valilik binası da köfke taşından inşa edilen kamusal yapılar arasında yer alıyor.
USTA MİMARIN GÖZÜNDEN ISPARTA’NIN VOLKANİK TAŞLARI
2014’te yitirdiğimiz anıtsal yapılar uzmanı mimar Hüsrev Tayla, ‘Geleneksel Türk Mimarisinde Yapı Sistem ve Elemanları’ kitabında (TAÇ Vakfı yayını), Sav Kasabası yakınlarından çıkarılan volkanik taşlar hakkında şu bilgileri veriyor: “Isparta’nın 10-12 kilometre güneybatısında Dereboğazı’ndan çıkarılan açık renkli taşlar, büyük sanidin billuru trakittir. Şehirde inşaat taşı olarak kullanılmaktadır.”
BÖCÜZADE’YE GÖRE SAV KÖYÜNÜN EVLERİ DAHA DÜZGÜN
19. ve 20. Yüzyıllarda yaşamış olan ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e farklı dönemlere tanıklık eden Ispartalı yerel tarihçi Böcüzade Süleyman Sami ise ‘Isparta Tarihi’ (Serenler Yayını) kitabında Sav kasabasını şöyle anlatıyor: “Davras’ın eteklerinde olup bol suyu vardır. Sebzecilik, meyvecilik ve kerestecilik ile geçinirler. Eskiden donluk ve kefenlik bezler dokunur ve Antalya’ya kadar gönderilirdi. Bu köyün evleri diğerlerinden daha düzgün ve düzenlidir. Köyde hamam vardır.”
GELENEKSEL KÂGİR YAPILAR BİRER BİRER YOK OLUYOR
Böcüzade’nin de övgüyle sözünü ettiği Sav kasabasının sivil mimari örneği olan geleneksel evleri ne yazık ki birer birer yok oluyor. Yerel malzeme ile yerel ustaların elinde biçimlenen kâgir Sav evlerinin yerini betonarme apartmanlar alıyor. Büyük kısmı “sanatsal değeri olmadığı” gerekçesiyle, bazıları da tescil sonrasında yaşanan idari sorunlar nedeniyle koruma altına alınmayan geleneksel mimari unsuru evler belleklerden siliniyor.
TAŞ VE AHŞAP USTASI ALİ DEDE, EVLERİ ÜCRET ALMADAN ONARACAK
Ancak bu olumsuz gidişat karşısında sessiz kalmayanlar da var. Onlardan biri de yapı ustası Ali Dede. Sav kasabasında doğup büyüyen ancak ülkenin birçok kentinde tarihi yapıların onarım ve restorasyonunda çalışan taş ve ahşap ustası Ali Dede, her biri birer kültür varlığı olan eski evlerin yıkılıp gitmesinin önüne geçebilmek için hiçbir ücret almadan çalışacağını duyurdu. Yerel halka ve yöneticilere seslenen yapı ustası Ali Dede’nin çağrısı şöyle:
‘GEÇMİŞİ OLMAYANIN GELECEĞİ OLMAZ’
“Eski evlerimizin anıt ev, müze ev olmak şartı ile her türlü bakım onarım ve yeniden imalatına ücretsiz talibim. Geçmişi olmayanın geleceği olmaz. Bu günlerde güzel kasabamızda, ‘harabe haldeler, çirkin gösteriyorlar içinde sarhoş ve berduşlar kalıyor’ diye, hiç acımadan, gözünün yaşına bakmadan birer birer yıkılıyorlar. Hâlbuki o evler bizim geçmişimiz. Kim bilir hangi zanaatkârın usta elinden çıktılar? O yıldızlı tavan işlemeleri, gelin gibi süslenen raflar, yüklükler; tavan ve yer döşemeleri, ocaklar. Hepsi birer alın teri, hepsi sanat şaheseri. İnsanların o evlerde ne hatıraları oldu, acı tatlı neler yaşandı? Ocaklarında pişen, birlik beraberlik içinde yenen baldan tatlı aşları, ekmekleri oldu. Geçmişimiz adına kasabamda yıkım kararı verilmiş ya da henüz böyle bir karar alınmamış, kimin olursa olsun eski bir evin bakım ya da yeniden imalat işlerinde işçiliğini ücretsiz yapmak üzere talibim.”
‘20 YIL BU KASABANIN EKMEĞİNİ YİYİP SUYUNU İÇTİM’
Tarihi evlerle ilgili yaptığı çağrıyı sosyal medya hesabından yayınlayan yapı ustası Ali Dede’nin ilginç bir yaşam öyküsü de var. Sav kasabasında uzun yıllar esnaflık yaptığını ve ardından yapı ustalığına başladığını anlatan Dede, “Sav kasabamızda bakkal dükkânı işletiyordum. 20 yılı aşkın bu kasabanın ekmeğini yedim, suyunu içtim. İnsanlarını, kültürlerini tanıdım, sırlarını paylaştım. Acı tatlı öyküler biriktirdim. Daha sonra taş ustalığına başladım. Babam köfke taşı ocağında çalışırdı. Dedem ve ninem de aynı şekilde bu ocaklarda çalışmışlar. Daha sonra kireç ocağı işi yapmışlar. Yani benim bu konuda bir alt yapım vardı. Köyümüzde Hamaloğlu adında bir usta vardı, okul yıllarımda hafta sonu tatillerinde onun yanında çalışıyordum. Bu işi severek yapıyorum. Parasal yönünde değilim. Manevi bir mutluluk veriyor bana. İmkânım olduğu ölçüde de yapacağım” diyor.
KARŞILIK BEKLEMEDEN ÇEŞMELER YAPIP TÜRBELERİ ONARIYOR
Sav kasabasından çok değerli yapı ustaları yetiştiğini ve Türkiye’nin birçok yerinde yapılar inşa ettiklerini anlatan Ali Dede, iş yaptığı Sütçüler ilçesine bağlı Çandır köyünde de karşılık beklemeden çeşmeler yaptığını, türbeleri onardığını söylüyor. Sav kasabasındaki eski evleri de hiç bir ücret talep etmeden onarmayı istediğini dile getiren Dede, neden böyle bir işe giriştiğine ilişkin sorularımızı ise şöyle yanıtladı: “Davraz’ımızın bitişiğindeki Göktepe dağımızda yan yana yatan üç mezar var. Fakirlikten fanilası olmadığı için ‘göyneksiz’ deniliyor. Bu mezarlar da harap olmuş, kaybolmaya yüz tutmuş. Bunları da onarmayı, bakımını yapmayı çok istiyorum. Çünkü onlar benim atalarım, onların hikâyeleriyle büyüdüm, onlarla gururlandım.
KAZANCININ YARISINI İNSANLAR VE DİĞER CANLILARLA PAYLAŞIYOR
Atalarımızın yaşam kültürüne ilgi duyuyorum. Çok mal ve para biriktirmeyi sevmiyorum. Ne kazandıysam yarısını insanlarla ve diğer canlılarla paylaşayım istiyorum. Bu duyguyu içimde hep canlı tutarım. İnşaat işlerinin dışında toprakla da uğraşıyorum. Çeşitli meyve ağaçlarım var, her türlü ürünü kendi bahçemizde yetiştiriyoruz. Üretim esaslı yaşıyoruz. Ürettiklerimizi pek satmayız. Sadece ineklerimizin sütünü satıyoruz. Çünkü biz yoksulluğu da yardımı gördük. Ürettiklerimizi bu yüzden satmıyoruz. Kimin evinde eksik bir şeyi varsa onu gidermeye çalışırız. Bu bizim hem evde hem de iş yaşantımızda geleneğimiz, göreneğimiz.”
‘ATATÜRK’ÜMÜZÜN YUNDUĞU HAMAMI DA ÖZENLE ONARDIM’
Ali Dede doğup büyüdüğü kasaba başta olmak üzere birçok kentte tarihi yapıların onarım ve restorasyonunda görev almış. Antalya’daki Hıdırlık Kulesi ve Mevlevihane de bunlar arasında. “Yalova Gacık köyünde Atatürk’ümüzün de yunduğu söylenen eski bir hamam tamamen harap olmuştu” diyen Dede, tarihi hamamın onarımında büyük bir özenle çalıştığını dile getiriyor.
Yazının kaynağı: https://odatv4.com/yapi-ustasindan-insanlik-dersi-21122050.html
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntı--
Beton sevdası salgın dinlemedi
Yusuf Yavuz yazdı
24.11.2020 12:18
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
*-*
Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Ahatlı köyünde faaliyetini sürdüren özel bir hazır beton firmasına ait taş ocağının kapasite artışına giderek tahribat alanını üç katına çıkarmak istemesi köylüleri çileden çıkardı. Kaş-Demre karayolunun bitişiğindeki orman arazisinde bulunan taşocağının 46 hektar daha genişlemesi için hazırlanan projeyle ilgili ÇED toplantısı vatandaşlar tarafından protesto edildi.
Ahatlı köylüleri tarım ve hayvancılığın yanında arıcılık faaliyetlerine de zarar verdiğini belirttikleri taş ocağının genişlemesini istemediklerini belirtirken Kaş Çevre Platformu gönüllüleri ile birlikte toplantıya katılım sağlanmadığını tutanakla kayıt altına aldı. Taş ocağının yayılmak istediği bölgede nesli yok olma tehlikesi altında bulunan Likya Kaş Orkidesi (Ophrys lycia) bireyleri tespit edildiği kaydediliyor. Pandemi kısıtlamalarına rağmen Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün taş ocağı ve beton santrali için ÇED toplantısı yapması da tepki çekti.
BETON AŞKI SALGIN DİNLEMİYOR, YIKIMLAR ÖLÜMCÜL VİRÜSLERE DEVETİYE
Bütün dünyayı adeta evlere hapseden Covid-19 salgını Türkiye’de de yeniden yükselişe geçti. Salgının pençesine aldığı hasta sayısı da ölüm oranı da her geçen gün artıyor. Uluslararası düzeyde yapılan bilimsel araştırmalar ise Covid-19 gibi virüslerden kaynaklanan doğal alanların kontrolsüz biçimde tahrip edilmesiyle doğrudan ilgili olduğuna işaret ediyor. Kasım ayı başında açıklanan ve dünyanın dört bir yanından 22 bilim insanının hazırladığı bir rapora göre, biyoçeşitlilik kaybına neden olan insan faaliyetlerinin azaltılması gerekiyor. Uluslararası bir kuruluş olan Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Üzerine Hükümetlerarası Bilim ve Politika Platformu (IPBES) tarafından hazırlanan rapor, hali hazırda korunan alanların daha fazla korunması ve yüksek biyoçeşitliliğe sahip bölgelerin sürdürülebilir olmayan sömürüsünü azaltan önlemler alınmasının pandemi riskini önemli ölçüde azaltılabileceğine işaret ediyor. Ancak bilim insanlarının bu rapordaki en önemli uyarısı, doğada bulunan ve henüz bilinmeyen 540 bin ila 850 bin virüsün gelecekte insanları enfekte etme riski taşıdığı yönünde. Eğer bugünden gerekli önlemler anılmazsa gelecekte daha sık, ölümcül ve maliyetli pandemilerin olabileceği tahmin ediliyor. Pandeminin ülkelere olan ekonomik maliyeti ise, bu tür salgınları önlemek için alınacak tedbirlerin maliyetinden yaklaşık 100 kat daha fazla. (1)
KAŞ’TAKİ ORMAN ARAZİSİNDE TAŞ OCAĞI VE BETON TESİSİ
Türkiye’de Covid-19 salgınına karşı alınan önlemlerin yetersizliği ve açıklanan rakamların güvenirliliği tartışma konu olurken bir başka sorun da yaban hayatı ve doğal yaşam alanları üzerindeki yıkımın salgında daha da artması. Vahşi madencilik, mermer ve taş ocağı gibi doğa üzerinde büyük tahribatlar yaratan projeler ülkenin dört bir yanında salgın dinlemeden sürüyor. Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Ahatlı köyü sınırları içinde bulunan orman arazisinde Albayrak İnş. Tic. San. Ltd. Şti. adlı özel bir firma tarafından işletilen taş ocağı ve kırma eleme tesisi yıllardır faaliyetini sürdürüyor. Aynı zamanda beton yapı elemanları ve hazır sıva üretimi yapılan tesis, Kaş-Demre (D-400) karayoluna bitişik bölgede bulunuyor. Taş ocağının faaliyeti sırasında, çevredeki doğal bitki örtüsünün üzeri çoğu zaman beyaz tozla kaplıyor.
BENZERSİZ COĞRFAYA VE BİYOÇEŞİTLİLİK BETONLA TAKAS EDİLİYOR
Hazır beton üretiminde Avrupa’da ilk sırada, dünyada ise Çin ve ABD’nin ardından 3. Sırada yer alan Türkiye, sahip olduğu benzersiz biyolojik zenginliği ve coğrafi avantajlarını adeta betonla takas ediyor. Türkiye’de 1988’de 1,5 milyon metreküp olan hazır beton üretimi, 2017’de 115 milyon metreküpe yükseldi. 2019 yılında ise TÜİK verilerine göre 154 milyon ton hazır beton üreten Türkiye’de aynı yıl dünyaya gelen yeni doğan bebek sayısı 1 milyon 183 bin 652 olarak kayda geçti. Buna göre 2019’da Türkiye’de dünyaya gelen her bebeğe 130 ton hazır beton düşüyor olması beton ekonomisinin geldiği çarpıcı boyuta işaret ediyor. (2)
HERŞEY DÂHİL TURİZM PANDEMİDE ÇÖKTÜ, KAŞ’TAKİ MODEL AYAKTA KALDI
Beton ekonomisi, bütüncül arazi planlamasını yapamamış bir ülke olan Türkiye’nin üzerinde dolaşan bir hayalet gibi. Türkiye’nin gözde turizm kentlerinden biri olan Kaş, bu ayrıcalığını doğal ve kültürel varlıklarının bugüne kadar önemli ölçüde korunabilmiş olmasına borçlu. Ancak beton ekonomisinin hayaleti bu küçük ilçenin de kâbusu oldu. Her şey dâhil sisteminin girmediği nadir yerleşimlerden biri olan Kaş’taki turizm çeşitliliği son yıllarda kırsal alana da yayılmış durumda. Merkeze yakın olan Bayındır, Çukurbağ, Pınarbaşı, Ağullu, Yeniköy ve Gökçeören gibi ilçeye yakın köyler bu yönde gelişiyor. Bir yayla yerleşimi olan Gömbe yaz aylarında bölge halkının uğrak yerlerinden biri oldu. Kaş’ta gelirin küçük işletmeler ve yerel halk arasında paylaşılabildiği, kitle turizminden uzak olan modelinin aslında ne kadar sağlıklı olduğu pandemi döneminde bir kez daha anlaşılmış oldu. Antalya’nın doğusunda bulunan 5 yıldızlı otellerin pek çoğu bu sezonda açılmazken, Kaş’taki küçük işletmeler sosyal mesafeli ve hijyenik tatilin adresi oldu.
TARIM VE KIRSAL TURİZM HALKIN YERELDE KALMASINI SAĞLIYOR
Bu hareketlilik tarımsal üretimde de göze çarpıyor. Kasaba köyünde yıllarca dezavantaj olarak görülen yoğun sis, bugün bir tür örtü vazifesi görüyor ve kapya biber üretiminden köy halkı önemli gelir elde ediyor. Ahatlı köyünde de göze çarpan tarımsal üretim, küçükbaş hayvancılık ve arıcılık halkın yerelde kalmasına katkı sağlıyor.
AHATLI’DAKİ 22 HEKTARLIK TAŞ OCAĞI 46 HEKTAR DAHA BÜYÜYECEK
Ancak Kaş’ın turizmine ve tarımsal üretimine kaynaklık eden bu zengin doğal miras son yıllarda mermer ve taş ocaklarının tehdidi altında. İlçe sınırları içinde onlarca taş ocağı ormanlar, zeytinlikler, tarım alanları su kaynakları ve yerleşimleri tehdit ederek faaliyetlerini sürdürüyor, verilen ruhsat sayısının ise yüzlerce olduğu belirtiliyor. Ahatlı köyü sınırları içinde açılan taş ocağı da bunlardan biri. Hazır beton üretmek amacıyla işletilen taş ocağının mevcut alanının 22 hektar (220 bin metrekare) olduğu belirtiliyor. Ancak bu haliyle bile çevresini toza bulayan taş ocağı firması çalışma sahasını 46 hektar (460 bin metrekare) daha genişletmek istiyor.
TAŞ OCAĞI İÇİN YAPILMAK İSTENEN ÇED TOPLANTISI PROTESTO EDİLDİ
Albayrak İnşaat Tic. ve San. Ltd. Şti. adlı özel firma tarafından işletilen taş ocağının kapasite artışı için hazırlanan proje tanıtım dosyası hakkında yerel halka bilgi vermek için köy meydanında ÇED toplantısı (Halkın katılımı toplantısı) yapılacağı duyurulmuştu. Türkiye’de pandemi kısıtlaması gündeme geldiği dönemde 19 Kasım’da yapılacağı duyurulan ÇED toplantısı hem köylüler hem de Kaş Çevre Platformu gönüllüleri tarafından protesto edildi.
YEREL HALK YIKIMIN ARTMASINI İSTEMİYOR
Antalya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yetkilileri ile hazır beton firmasının proje tanıtım dosyasını hazırlayan özel çevre danışmanlığı firması görevlileri protestolar arasında taş ocağını istemeyen halka bilgi vermek amacıyla hazırlık yaptı. Yerel halk ise hem taşıdıkları dövizlerle hem de sözlü olarak yaşam taş ocağının kapasite artışına gitmesine karşı olduklarını ifade ettiler.
HALKA RAĞMEN ZORAKİ HALKIN KATILIMI TOPLANTISI
Jandarmanın güvenlik önlemi aldığı ÇED toplantısı birkaç dakika sürdü ve Ahatlı köyünün muhtar ve azaları ile köy halkının büyük çoğunluğu taş ocağına karşı olduklarını yetkililere iletti. Ahatlı köylüleri, taş ocağının tarımsal üretime, hayvancılığa ve arıcılık faaliyetleri ile yeraltı sularına zarar verdiğini belirtirken talepleri resmi tutanağa da yansıdı. Kaş Çevre Platformu gönüllüleri ve köylüler ÇED toplantısına katılmadıklarını ve taş ocağına karşı olduklarını bir tutanakla kayıt altına alarak yetkililere sundu.
Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yetkilerinin toplantıya ilişkin tutanağında, “projeyle ilgili katılımcılara bilgilendirme yapılmıştır” ifadelerine yer verilmesi dikkat çekti.
KÖYLÜLER LİKYA KAŞ ORKİDELERİNİN KORUNMASINI İSTEDİ
Ahatlı köyünde son yıllarda tıbbi ve aromatik bitki üretiminin yapıldığı ve Tarım İl Müdürlüğü ile birlikte ortak proje yürütüldüğü belirtiliyor. Köylüler, taş ocağının yayılmak istediği bölgede varlığı tespit edilen nesli yok olma tehlikesi altında bulunan Likya Kaş Orkidesinin (Ophrys lycia) de korunması gerektiğini dile getirdi. Bazı köylüler astım hastası olduklarını belirterek sağlık sorunları nedeniyle taş ocağını istemediğini söyledi. İki köylünün taş ocağından memnun olduğunu ve bir rahatsızlık duymadıklarını belirtmesi dikkat çekti.
‘BEŞ KİLOMETRELİK ALANDA CANLI VARLIĞI YOK EDİYOR’ TEPKİSİ
15 yıl taş ocaklarında çalıştığını belirten bir başka köylü ise “15 yıllık tecrübemden öğrendiğim, 5 kilometrelik bir alandaki canlı varlığı bu faaliyetlerin yok ettiğidir. Bu yüzden köyümüzün geleceği için taş ocağının genişlemesini istemiyoruz” diye konuştu.
‘KÖY HALKI BİLGİLENMEK İSTEMEMİŞTİR’
Bunun üzerine toplantı sona erdirildi ve resmi tutanağa, “Köy halkının büyük çoğunluğu taş ocağına karşı olduğunu belirterek toplantıya katılmamış, bilgilenmek istememiştir” ifadeleri eklendi.
YEREL HALKIN KARŞI ÇIKMASINA RAĞMEN GENİŞLEME ISRARINA TEPKİ
Tepkilere sahne olan ÇED toplantısının ardından konuyla ilgili görüşüne başvurduğumuz Kaşlı yaşam savunucuları ise yerel halkın karşı çıkmasına rağmen kamusal yararların da göz ardı edilerek taş ocağının genişletilmek istenmesine tepkililer.
Kaynak: https://odatv4.com/yazar/yusufyavuz/beton-sevdasi-salgin-dinlemedi-24112018.html
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntı--
İnsanlık bundan kaçabilecek mi
Yusuf Yavuz yazdı...
02.11.2020 02:26
Dünyanın dört bir yanından 22 önde gelen uzmanın biyoçeşitlilik ve pandemiyle ilgili hazırladığı yeni bir rapor, bulaşıcı hastalıklarla mücadeleye yönelik küresel yaklaşımda köklü bir değişiklik olmadıkça pandemilerin gelecekte daha sık ortaya çıkacağını ortaya koyuyor. Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu (IPBES) tarafından düzenlenen dijital çalıştayın ardından paylaşılan rapora göre virüsler daha hızlı yayılarak dünya ekonomisine daha fazla zarar verecek ve COVID-19'dan daha fazla insanın ölümüne neden olabilecek. Biyoçeşitlilik kaybına neden olan insan faaliyetlerinin azaltılması, hali hazırda korunan alanların daha fazla korunması ve yüksek biyoçeşitliliğe sahip bölgelerin sürdürülebilir olmayan sömürüsünü azaltan önlemler yoluyla pandemi riski önemli ölçüde azaltılabilir. Rapora göre bu, yaban hayatı-çiftlik hayvanları-insan temasını azaltacak ve yeni hastalıkların yayılmasını önlemeye katkı sağlayabilir.
Tüm dünyayı etkisi altına alan COVİD-19 pandemisi sürerken uluslararası bir kuruluş olan Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Üzerine Hükümetlerarası Bilim ve Politika Platformu (IPBES) tarafından hazırlanan yeni bir rapor, doğada bulunan ve henüz bilinmeyen 540 bin ila 850 bin virüsün gelecekte insanları enfekte etme riski taşıdığını ortaya koydu. Gelecekte daha sık, ölümcül ve maliyetli pandemilerin olabileceği tahmin edilirken, mevcut ekonomik etkilerin pandemiyi önleme maliyetinin 100 katı olduğu öngörüsünde bulunuluyor.
‘HÜKÜMETLERARASI PANDEMİ ÖNLEME KONSEYİ KURULMALI’
Tüm bunların önüne geçilebilmesi için ‘Hükümetlerarası Pandemi Önleme Konseyi’ kurulması; Ormansızlaşma ve vahşi yaşam ticareti de dâhil olmak üzere risk faktörlerinin ele alınması ve salgın açısından yüksek risk taşıyan faaliyetlerin vergilendirilmesi öneriliyor.
DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAN 22 UZMAN PANDEMİ RAPORU HAZIRLADI
Bu uyarı ve önlem talepleri, 94 ülkenin üye olduğu Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu (IPBES) tarafından organize edilen dijital çalıştayın ardından yayınlanan raporda yer alıyor. Dünyanın dört bir yanından 22 önde gelen uzmanın biyoçeşitlilik ve pandemilerle ilgili hazırladığı yeni kapsamlı rapora göre; bulaşıcı hastalıklarla mücadeleye yönelik küresel yaklaşımda köklü bir değişiklik olmadıkça, gelecekteki pandemiler daha sık ortaya çıkacak, virüsler daha hızlı yayılarak dünya ekonomisine daha fazla zarar verecek ve COVID-19'dan daha fazla insan öldürecek.
YAKLAŞIK 850 BİN VİRÜS İNSANLARI ENFEKTE EDEBİLİR
Rapora göre; COVİD-19, 1918 Büyük Grip Pandemisinden bu yana küresel bazda yaşanmış en az altıncı pandemisi. Bu salgının kökenleri hayvanlar tarafından taşınan mikroplardan kaynaklansa da ortaya çıkışı geçmişteki tüm pandemilerde olduğu gibi tamamen insan faaliyetlerinden kaynaklanıyor. Rapor, şu anda 1,7 milyon 'keşfedilmemiş' virüsün memelilerde ve kuşlarda bulunduğu tahmin edildiğini ve bunların 850.000 kadarının insanları enfekte etme yeteneğine sahip olabileceğine işaret ediyor.
PANDEMİNİN NEDENİ SIR DEĞİL, DOĞANIN ALTÜST EDİLMESİ
EcoHealth Alliance Başkanı ve IPBES Çalıştay Başkanı Dr. Peter Daszak, COVİD-19 pandemisi veya çağımızdaki herhangi bir pandeminin nedenine dair ortada büyük bir sır olmadığına dikkat çekerek şunları söylüyor: “İklim değişikliğine ve biyoçeşitlilik kaybına yol açan aynı insan faaliyetleri, çevremiz üzerinde oluşturdukları etkiler yoluyla pandemi riskini de arttırmaktadır. Tarımın ve sürdürülebilir olmayan ticaretin yaygınlaşması ve yoğunlaşması da dâhil olmak üzere arazi kullanma biçimimizdeki değişiklikler, bu üretim ve tüketim biçimleri doğayı altüst etmekte ve yaban hayatı, besi hayvanları, patojenler ve insanlar arasındaki teması arttırmaktadır. Pandemilere giden yol budur.”
BİYOÇEŞİTLİLİK KAYBINA NEDEN OLAN FAALİYETLER AZALTILMALI
Biyoçeşitlilik kaybına neden olan insan faaliyetlerinin azaltılması, hali hazırda korunan alanların daha fazla korunması ve yüksek biyoçeşitliliğe sahip bölgelerin sürdürülebilir olmayan sömürüsünü azaltan önlemler yoluyla pandemi riski önemli ölçüde azaltılabilir. Rapora göre bu, yaban hayatı-çiftlik hayvanları-insan temasını azaltacak ve yeni hastalıkların yayılmasını önlemeye yardımcı olacak bir yol.
‘PANDEMİLERİ ÖNLEME KABİLİYETİMİZ YÜKSEK’
Dr. Peter Daszak’a göre muazzam ölçekteki bilimsel kanıtlar çok olumlu bir sonuca işaret ediyor ve insanlığın pandemileri önleme kabiliyeti yüksek. Ancak şu anda pandemilerle mücadele etme biçiminde büyük ölçüde bu kabiliyet göz ardı ediliyor. Halen hastalıkları ortaya çıktıktan sonra aşı ve tedaviler yoluyla frenleme ve kontrol altına alma girişimlerine bel bağlandığını dile getiren Dr. Daszak, pandemi çağından kaçabileceğimizi ancak bunun kontrol altına alma yaklaşımına ek olarak önlemeye daha fazla odaklanmayı gerektirdiğini söylüyor.
PANDEMİ RİSKİNİ AZALTMAK MÜCADELE ETMEKTEN 100 KAT UCUZ
Hastalıkların ortaya çıkışının ardından halk sağlığı tedbirleri, teknolojik çözümler, özellikle de yeni aşı ve terapötiklerin (sağaltıcılar) hızlı üretimi ve dağıtımı gibi önlemlere güvenmenin ‘yavaş ve belirsiz bir yol’ olduğuna işaret edilen raporda, pandemilerle mücadelenin küresel ekonomiye verdiği yıllık ekonomik zararın on milyarlarca dolar olduğunun altı çiziliyor.
COVID-19'un Temmuz 2020 itibarıyla küresel ölçekte 8-16 trilyon dolarlık olası maliyetine işaret edilen raporda, yalnızca Amerika Birleşik Devletleri'ndeki maliyetlerin 2021'in 4. çeyreğine kadar 16 trilyon dolara ulaşabileceği tahmin ediliyor. Uzmanlar, pandemileri önlemek amacıyla riskleri azaltmanın maliyetinin, pandemilerle mücadele maliyetinden 100 kat daha az olacağını tahmin ediyor.
RAPOR, KARAR ALMA SÜRECİNE KATKI SAĞLAYACAK
Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Üzerine Hükümetlerarası Bilim ve Politika Platformu (IPBES) Yönetici Sekreteri Dr. Anne Larigauderie ise çalıştay raporu hakkında şunları dile getirdi: “COVID-19 pandemisi, bilim ve uzmanlığın politika ve karar alma sürecine katkısının önemini ortaya koydu. Her ne kadar tipik IPBES hükümetler arası değerlendirme raporlarından biri olmasa da, bu, dünyanın önde gelen bilim adamlarından bazılarının bakış açılarını en güncel kanıtlarla temsil eden ve önemli zaman kısıtlamaları altında üretilen hakemli, olağanüstü bir uzman yayınıdır. Dr. Daszak'ı ve bu çalıştay raporunun diğer yazarlarını tebrik ediyor, pandemilerin ortaya çıkışı, gelecekteki salgınları kontrol etme ve önleme seçeneklerine ışık tutan bu hayati katkıları için teşekkür ediyoruz. Bu rapor, karar vericilere salgına ilişkin riskleri azaltma ve önleme seçenekleri hakkında yeni iç görüler sunmanın yanı sıra, hali hazırda devam etmekte olan bir dizi IPBES değerlendirmesine de katkı sağlayacak.”
PANDEMİ ÇAĞINDAN KAÇISIN YOLLARI
Pandemi riskinin azaltılmasına yardımcı olacak politika seçeneklerine de yer verilen raporda, bu konuda hükümetler tarafından alınması gereken önlemler ise şöyle sıralanıyor:
“Karar vericilere yeni ortaya çıkan hastalıklara ilişkin en iyi bilimsel verileri ve kanıtları sağlamak, yüksek riskli alanları tahmin etmek; potansiyel pandemilerin ekonomik etkilerini değerlendirmek ve araştırma boşluklarını vurgulamak amacıyla hükümetler arası üst düzey bir salgın önleme konseyi kurulması. Uluslararası bir anlaşma veya birlik çerçevesinde ülkelerin; insanlar, hayvanlar ve çevre için açık faydalar sağlayan karşılıklı olarak mutabık kalınan amaçlar veya hedefler belirlemesi. Salgına karşı hazırlıklı olma, pandemi önleme programları geliştirme ve sektörler arasında pandemileri araştırmak ve kontrol etmek amacıyla ulusal hükümetlerde 'Tek Sağlık' yaklaşımının kurumsallaştırılması.
BÜYÜK ARAZİ KULLANIMLARINDA PANDEMİ RİSKİ DEĞERLENDİRİLMELİ
Biyoçeşitlilik ve sağlığa yönelik fayda ve risklerin tanınması ve açıkça hedeflenmesi amacıyla arazi kullanımı için mali yardımlara yeniden şekillendirmek ve büyük kalkınma ve arazi kullanımı projelerinde pandemi ve yeni ortaya çıkan hastalıkların yaratacağı risk için sağlık etki değerlendirme çalışmalarının geliştirilmesi. Pandemilerin ekonomik maliyetinin tüketim ve üretimin yanı sıra hükümet politikaları ve bütçelerine de dâhil edilmesinin sağlanması. Pandemiye yol açan tüketim biçimlerini, küreselleşen tarımsal genişlemeyi ve ticareti azaltmak için değişikliklere olanak sağlanması. Bu, et tüketimi, hayvancılık üretimi ve diğer yüksek pandemi riskine sahip faaliyetlerinin vergi veya harçlara tabi tutulmasını içerebilir.
YASA DIŞI YABAN HAYATI TİCARETİNDE YAPTIRIMLAR GÜÇLENMELİ
Yeni bir hükümetler arası 'sağlık ve ticaret' ortaklığı aracılığıyla uluslararası yaban hayatı ticaretinde zoonotik hastalık risklerinin azaltılması; yaban hayatı ticaretinde hastalık riski yüksek türlerin azaltılması veya ortadan kaldırılması; yasadışı yaban hayatı ticaretinin tüm çeşitleri için kanun yaptırımının güçlendirilmesi ve vahşi yaşam ticaretinin sağlık riskleri hakkında hastalıkların yoğun olduğu noktalarda halkın eğitilmesi.
EKOSİSTEM BOZUNUMU VE HASTALIK ORTAYA ÇIKMA RİSKİ
Yerli halkların ve yerel toplulukların salgın önleme programlarına katılımına ve bilgisine değer verilmesi, gıda güvenliğinin daha iyi şartlarda sağlanması ve vahşi yaşama ait canlı tüketiminin azaltılması. Temel risk davranışları, hastalık riskinde yasa dışı yaban hayatı ticareti ile yasal yaban hayatı ticaretinin farkı gibi kritik bilgi eksiklerinin kapatılması ve ekosistem bozunumu ve restorasyonu, peyzaj yapısı ve hastalık ortaya çıkma riski arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması.”
Kaynak: https://odatv4.com/yazar/yusufyavuz/insanlik-bundan-kacabilecek-mi-02112054.html | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN
|
|
Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN _____________________ | Jan 14, 2021 |
--Alıntıdır--
The Best Evidence for How to Overcome COVID Vaccine Fears
Social science offers valuable lessons about ways to convince those who are hesitant about the shots
By Claudia Wallis on January 7, 2021
*-*
//Kishore Nath holds a vaccination card provided to residents who have been given the Pfizer COVID-19 vaccine at Viamonte, a retirement community in Walnut Creek, Calif., on December 30, 2020.///
Operation Warp Speed has certainly lived up to its name. The arrival of the first coronavirus vaccines less than a year after the pandemic began blew away the previous development record of four years, which was held by the mumps vaccine. Now social scientists and public health communications pros must clear another hurdle: ensuring that enough people actually roll up their sleeves and give the shots a shot—two doses per person for the Pfizer-BioNTech and Moderna vaccines that won emergency use authorization from the U.S. Food and Drug Administration in mid-December. Somewhere between 60 and 90 percent of adults and children must be vaccinated or have antibodies resulting from infection in order to arrive at the safe harbor known as herd immunity, where the whole community is protected.
After months of rising death tolls, a collapsing economy, activity restrictions and fears of falling ill, many Americans are eager to be immunized. In a nationally representative survey of 1,676 U.S. adults conducted in early December by the Kaiser Family Foundation (KFF), 71 percent said they would definitely or probably get a vaccine for COVID-19, up from 63 percent in September. A November Pew Research Center survey showed a similar rise.
But there are large segments of the U.S. population that remain reluctant or opposed to receiving the vaccines. In the KFF poll, 42 percent of Republicans said they definitely or probably would not. The same was true for 35 percent of Black adults, who, as a group, have borne a disproportionate share of sickness and death from COVID-19. Also deeply hesitant were 35 percent of rural residents, 36 percent of adults ages 30 to 49, and—especially worrisome given their public-facing roles—33 percent of essential workers and 29 percent of those who work in a health care delivery setting.
For the reluctant and distrustful, it will take targeted actions and communication strategies that speak to the specific concerns of each group to move them toward accepting the new vaccines. “The most effective messenger in the Black community won’t be the same one as among Republicans, obviously,” says political scientist Brendan Nyhan of Dartmouth College, who studies misperceptions about health care and politics. “We need to meet each community where they are and understand the reasons for their mistrust.”
Even among the willing, it will take a concerted effort by public health officials to ensure that good intentions translate into action. Whether it is getting out to vote or showing up for a vaccination, one third to two thirds of people who say they will do something wind up flaking out, says Katy Milkman, co-director of the Behavior Change for Good Initiative at the University of Pennsylvania, where she researches ways to close this “intention-action gap.”
Health communications specialists like to say that “public health moves at the speed of trust.” Fortunately, research by Nyhan, Milkman and many others points to ways to build that trust and prompt more people to step up and get vaccinated. Surprisingly, these strategies include not directly contradicting people’s mistaken ideas about vaccine dangers and instead approaching them with empathy. That approach means acknowledging historical reasons for medical distrust among people of color and working with leaders within their communities. For Republican skeptics, it may involve messages that are less about the risks of COVID and more about giving the economy a shot in the arm.
*-*
THE WILLING MAJORITY
Most Americans want to be vaccinated against SARS-CoV-2, the virus responsible for the deaths of one in 1,000 Americans. Seniors are especially eager, according to the KFF survey: 85 percent of adults ages 65 and older said they probably or definitely will get a vaccine. Their enthusiasm makes sense, given their heightened vulnerability to a life-threatening case of COVID-19. Elderly people in nursing homes and assisted-living facilities are among the first to receive the vaccines, which, under federal plans, are being delivered directly to such residences by the country’s two largest pharmacy chains, CVS Health and Walgreens, along with some pharmacies in the Managed Health Care Associates network.
Seniors living independently and younger people will have to wait their turn for wider distribution—and then make a personal effort to get their shots. That is where things often break down, Milkman says. When people fail to get their annual flu shot, for example, she says, “there is an assumption of some deep-seated desire not to do it, some deep fear of undesirable side effects. But actually, a really common reason is that they forget. It’s a little bit of hassle, and they don’t get around to it.”
Research shows that some surprisingly simple interventions can make a difference. The one with the biggest proved impact, Milkman says, is to make the desired action—in this case, vaccination—the default. A 2010 study at Rutgers University showed that informing people that a dose of flu vaccine was waiting for them at a specified time and place (although the appointment could be changed) boosted their vaccination rate by 36 percent, compared with a control group that was e-mailed a Web link to schedule their own appointment. In other words, opt out works better than opt in.
Another effective tactic is sending relentless reminders. Milkman points to a 2019 study involving 1,104 patients with tuberculosis in Kenya. Its goal was to get more people to complete their drug treatment regimen. About half of the participants were assigned to a control group. The others got daily text messages reminding them to take their meds. If they did not respond in the affirmative, they got two more text reminders that day and, if that failed, phone calls. The strategy was, “basically, just nagging the heck out of them,” as Milkman puts it. Nearly 96 percent of patients in the nagged group were treated successfully, compared with about 87 percent of the control group.
To determine what kinds of reminders work best, Milkman and her colleagues Angela Duckworth and Mitesh Patel have conducted studies with Walmart pharmacies and with two regional health care systems to field-test a variety of text messages designed to nudge people toward getting the influenza vaccine. The team is still scrutinizing its data, but early analyses of vaccination records from the health care systems suggest that simple reminders to request a flu shot, sent days or hours before a doctor’s appointment, appear to be “really valuable,” Milkman says. “We tried to be interactive and funny, and I’m not sure that any of that was necessary,” she notes. The study, whose results will be released early this year, was timed to inform efforts around the coronavirus vaccines.
THE MOVABLE MIDDLE
The U.S. Department of Health and Human Services is rolling out its own messaging and communication plan for the vaccines, some of which feature such high-credibility figures as Anthony Fauci, director of the National Institute of Allergy and Infectious Diseases, and Surgeon General Jerome Adams. According to a preliminary document obtained by the New York Times, the campaign will target “the Movable Middle”—people who may have some hesitations about getting the shot but who are not dead set against it.
Despite all the publicity the anti-vaccination movement has received in recent years, social scientists who study vaccine refusal say hardcore anti-vaxxers are a tiny group and are probably not worth worrying about. (For instance, only 2.5 percent of U.S. kindergartners were exempted from all vaccines, according to 2019 CDC data.) “We are more interested in targeting people who might be ambivalent to nudge them in the right direction,” says Rupali Limaye, a health communication scientist at the Johns Hopkins Bloomberg School of Public Health.
Research by Limaye and others reveals some dos and don’ts about nudging the somewhat wary. “One thing that we’ve learned very clearly is not to correct misperceptions because people feel as though we are being dismissive,” she says. In fact, a large 2014 study led by Nyhan found that informing parents that there were no credible data linking autism with the vaccine for measles, mumps, and rubella and providing facts about the very real dangers of these diseases had no impact on their intention to vaccinate a child. Instead such a strategy actually hardened negative views among the most vaccine-averse.
Rather than contradicting someone’s views, Limaye says, it is better to “come at this with empathy.” She suggests responding to misinformation “by saying something like, ‘There’s a lot of information out there, and some of it is true, and some of it is not true. Let me tell you what I know.’” That kind of reply, Limaye says, “helps [people] feel that they are being listened to.”
Medical personnel can also build rapport by framing the decision in a personal way: “Let me tell you why I vaccinated my own children.” Such statements leverage the single most trusted source of health information for most Americans: their own health care providers. The fact that health care workers are first in line for the coronavirus vaccines gives them a crucial opportunity to set an example and offer first-person validation for worried individuals.
The gradual and very public rollout of the new vaccines provides the opportunity to make vaccination for COVID a new norm—something that everyone will be doing. Studies show people make choices such as buying flood insurance or solar panels for their home because their neighbors have done so, “and the exact same thing is true for vaccinations,” observes Dietram Scheufele, a professor of life sciences communication at the University of Wisconsin–Madison. He and Milkman think it might be a good idea to hand out stickers that say, “I got vaccinated,” much like the “I voted” stickers used to propel people to the polls, or to do the digital equivalent with a Facebook profile filter. If celebrities and sports stars join the trend, so much the better.
RELUCTANT MINORITY GROUPS
More specific and targeted messages and actions will be needed to address vaccine hesitancy among minority racial and ethnic groups. The obstacles for these populations tend to fall into two buckets: those related to access and those related to trust, says Samantha Artiga, vice president and director of the Kaiser Family Foundation’s Racial Equity and Health Policy Program. Access barriers include where and when the vaccine is available: Can individuals who do not own a car or who work late-night shifts easily get immunized? What about workers who have no unpaid sick leave and have legitimate fears about side effects from the shots? Vaccine distribution and communication plans will need to address these issues and avoid mistakes made with the availability of COVID testing.
Another reason access can be a problem for people of color is that they are less likely to have health insurance and an existing relationship with a provider. “Ensuring that people understand that there is no cost associated with the vaccine will be very important,” Artiga says.
Issues involving trust are rooted in past and present discrimination. Historical abuses by the U.S. government such as the forced sterilization of thousands of Native American women and the unethical Tuskegee study conducted on Black men with syphilis—both of which continued into the 1970s—have left lingering fears and skepticism of government research and health authorities, experts point out. People of color continue to face racism in the health care system, including barriers to treatment and testing for COVID, which has killed nearly three times as many Black, Hispanic and Native Americans as white ones. This inequity was highlighted in the tragic case of Susan Moore, a Black doctor in Indiana who publicly decried bias in her medical treatment for COVID. Moore succumbed to the infection in late December.
“You can’t say, ‘It’s time for the vaccine now; believe in us,’ leaving aside the entire atmosphere of negligence, haphazardness and inequity surrounding caring for people with COVID and preventing COVID,” says Zackary Berger, a bioethicist and associate professor of medicine at the Johns Hopkins School of Medicine. Berger is critical, for example, of the way New York City handled communication about the pandemic with Orthodox Jewish communities, some of which have shown resistance to physical distancing measures and have a history of vaccine hesitancy. Shuttering schools in the zip codes where such individuals live and calling them out publicly for congregating in large numbers has made them feel targeted rather than protected. To earn their trust in the new vaccines, public health leaders will need to seek out “sources of authority” within those communities, Berger says. “You have to listen and work with them,” he adds.
Immigrants, particularly those who are undocumented, may have other concerns about getting vaccinated, such as having their data shared with immigration authorities. In the past few years, such fears led many immigrants to become reluctant to rely on government services, Artiga points out. They might not show up for vaccination, she says, unless state and local health authorities are “really clear about what information is being collected as people obtain the vaccine, what that information will be used for, what it can’t be used for and where it is going.”
For Black Americans, health authorities will need to address heightened concerns about vaccine side effects. In the KFF survey, 71 percent of vaccine-hesitant Black respondents reported this was their number-one issue with COVID immunizations, whereas 59 percent of all people disinclined to get the shot did so. Black respondents were also twice as likely to worry they might get COVID-19 from immunization. Given high levels of medical mistrust, “we must be forthcoming about what we know and what we don’t know about the new vaccine,” says Letitia Dzirasa, health commissioner of Baltimore.
Involving a variety of trusted messengers with roots in communities of color was one takeaway from a Baltimore flu vaccine campaign conducted last year. Dzirasa’s team worked with local faith leaders and historically Black colleges and held focus groups “to understand what messaging would most speak to them,” she says. To reach younger African Americans, she and her colleagues held a Webinar with a local pastor who has a strong Black millennial following on social media, “then we chopped up [the video] and put it on Instagram,” Dzirasa says. Such community contacts and social media influencers will be a vital part of the city’s COVID vaccination effort.
SKEPTICAL REPUBLICANS
An unusual aspect of COVID vaccine hesitancy in the U.S. is its political dimension, which is not a consideration with other adult vaccines, such as those for influenza or shingles. Throughout the pandemic, President Donald Trump, other Republican leaders and right-wing media have downplayed the risks of the disease, discounted the value of face masks and other protective measures, and questioned official infection and fatality numbers—all of which has muddied attitudes toward the vaccines.
More than four out of 10 Republicans told KFF pollsters that they do not want to be immunized. And unlike every other group polled, they trusted one figure more than their own doctors for COVID-related information: Trump. Asked to name their most trusted sources, 85 percent of vaccine-hesitant Republicans named the president. Their own doctor/provider ranked a distant second, at 67 percent. And the FDA and Centers for Disease Control and Prevention were trusted by only one third.
Health communication experts note that this situation is unprecedented and, as with other reluctant groups, calls for a specific response. It should help, they say, that such prominent Republicans as Vice President Mike Pence and Senate Majority Leader Mitch McConnell got vaccinated on camera. “It would be great if all the Fox News anchors got vaccinated on-air,” Nyhan says. Most powerful of all, however, would be Trump doing the same—an example he has not publicly committed to setting.
Scheufele suggests that more Republicans might be persuaded if health authorities framed vaccine messages in ways “that resonate with their core values.” Such messages might emphasize that the sooner the American public is vaccinated, the sooner we can fully open restaurants, hotels, gyms, and churches and return to an economy that allows businesses to thrive. That kind of message will have broad crossover appeal regardless of political persuasion, Limaye points out. “All of us want to get back to normal.”
MOVING TARGETS
With so many unknowns about the two current vaccines and those awaiting FDA authorization—including rarer side effects and how long protection will last—communication will need to be nimble and responsive. Transparency will be key as new phases roll out, problems arise and data emerge, according to experts who presented at a recent National Academies of Sciences, Engineering, and Medicine Webinar on vaccine confidence. The harder part, they noted, will be dealing with misinformation and irresponsible reporting, such as news stories that highlight vaccine mishaps and adverse effects without providing context on how often they occur. That has already been a problem with some reports about an Alaskan health care worker who suffered a severe allergic reaction without noting that tens of thousands had been vaccinated without major incident.
No matter how nimble, well-targeted and research-based vaccine communication turns out to be, it will not paper over the underlying reasons for distrust or the structural disparities in public health that the pandemic has revealed. “Striving to be a good communicator and empathetic is of ethical importance. It makes health care better, but it’s not a systemic solution,” says medical ethicist Berger. He and other experts hope that if the vaccines usher in a postpandemic return to “normal,” it will be a new normal with far fewer inequities.
---------------------------
ABOUT THE AUTHOR(S)
Claudia Wallis is an award-winning science journalist whose work has appeared in the New York Times, Time, Fortune and the New Republic. She was science editor at Time and managing editor of Scientific American Mind.
Yazının yeri: https://www.scientificamerican.com/article/the-best-evidence-for-how-to-overcome-covid-vaccine-fears1/
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntıdır--
CORONA-IMPFUNG
:
Was hilft gegen Skepsis vor der Corona-Impfung?
Yazı: Claudia Wallis (//Üstteki yazının Almancaya çevrilmiş sürümüdür + spektrum.de adresinden alınmıştır///)
Nach der Stunde der Impfstoffentwickler schlägt nun die Studie von Kommunikationsprofis und Soziologen. Wie kann man Menschen überzeugen, die vor der Impfung zögern?
*-*
--EXKLUSIVE ÜBERSETZUNG AUS Scientific American--
Operation Warp Speed – die Initiative der US-Regierung zur möglichst rasanten Entwicklung einer Covid-Impfung – gegen das Coronavirus – hat ihrem Namen alle Ehre gemacht und einen neuen Geschwindigkeitsrekord aufgestellt: Bisher war der Impfstoff gegen Mumps mit einer Entwicklungszeit von nur vier Jahren das schnellste jemals entwickelte Vakzin, nun aber hat es gerade einmal ein Jahr gedauert, bis die ersten Coronavirus-Impfstoffe nach Beginn der Pandemie verfügbar sind.
Doch jetzt wartet eine andere Hürde auf die Wissenschaft: Sozialwissenschaftler und Kommunikationsprofis des öffentlichen Gesundheitswesens müssen dafür sorgen, dass genügend Menschen tatsächlich die Ärmel hochkrempeln und sich impfen lassen. Und das zweimal pro Person – für die beiden Dosen der Impfstoffe von Pfizer-Biontech oder Moderna, die die US-Gesundheitsbehörde in den USA und in die Arzneimittelbehörde EMA in der EU für den Notfall zugelassen haben. Irgendwo zwischen 60 und 90 Prozent der Erwachsenen und Kinder müssen geimpft sein oder nach einer Infektion Antikörper gebildet haben, damit wir endlich den sicheren Hafen der »Herdenimmunität« erreichen – und damit dann auch jeder in der Gemeinschaft geschützt ist.
In den USA und vielen europäischen Ländern warten zahlreiche Menschen begierig darauf, sich impfen zu lassen – nach Monaten mit steigenden Todeszahlen, einer kollabierenden Wirtschaft, Aktivitätseinschränkungen und der Angst, krank zu werden. Aber: Es gibt in der Bevölkerung auch viele, die vor der Impfung zögern oder sie rundheraus ablehnen.
Solche zurückhaltenden und misstrauischen Menschen gibt es in verschiedenen Ecken der Gesellschaft, und sie alle haben zum Teil unterschiedliche und sehr spezifische Bedenken. Somit braucht es auch gezielte Aktionen und Kommunikationsstrategien, um bei den verschiedenen Gruppen um Akzeptanz für die neuen Impfstoffe zu werben. Der Politikwissenschaftler Brendan Nyhan vom Dartmouth College verdeutlicht den dabei nötigen Spagat am Beispiel der US-Gesellschaft: »Die jeweils ideale Ansprache wird sich bei der Black Community und den Anhängern der Republikanern unterscheiden«. Nyhans Arbeitsgruppe beschäftigt sich mit Kommunikationsproblemen, die bei der Gesundheitsversorgung und in der Politik vorkommen können. »Wir müssen jede Gruppe dort abholen, wo sie steht«, sagt der Kommunikationsprofi – und »die Gründe für Misstrauen verstehen.«
Aber auch die Gruppe der Impfwilligen muss wahrscheinlich durch eine konzertierte Aktion der Gesundheitsbehörden motiviert werden, damit sie ihre gute Absicht dann auch wirklich in die Tat umsetzen. Denn egal ob es darum geht, wählen zu gehen oder sich impfen zu lassen: Ein bis zwei Drittel aller Personen mit einem bestimmten, klaren Vorsatz bleiben am Ende untätig, sagt Katy Milkman, Kodirektorin der »Behavior Change for Good Initiative« an der University of Pennsylvania. Milkman erforscht hier Wege, die Kluft zwischen Absicht und Ausführung zu überbrücken.
»Wir müssen die Gründe für das Misstrauen verstehen«
(Brendan Nyhan)
In der Gesundheitskommunikation gilt die These, dass bei Themen der öffentlichen Gesundheit Vertrauen und Fortschritt nur im Gleichschritt vorankommen und nicht in unterschiedlichem Tempo. Die Forschungen von Nyhan, Milkman und vielen anderen Gruppen zeigen aber zum Glück Wege auf, wie man bei der Vertrauensbildung helfen kann – um so am Ende mehr Menschen dazu zu bewegen, sich impfen zu lassen. Tatsächlich weisen Empfehlungen in eine zunächst überraschende Richtung: Eher ungeeignet wäre die Strategie, falsche Vorstellungen der Menschen über die Gefahren von Impfungen direkt zu widersprechen. Stattdessen muss man den Leuten mit Empathie begegnen.
Eine Mehrheit will sich impfen lassen
In den USA und auch in Deutschland wollen sich die meisten Menschen gegen Sars-CoV-2, den Erreger von Covid-19, impfen lassen: Aktuelle Umfragen des ARD-DeutschlandTrend von Anfang Januar 2021 zeigen beispielsweise, dass eine Mehrheit von 54 Prozent der repräsentativ Befragten sich auf jeden Fall und 21 Prozent »wahrscheinlich« gegen das Coronavirus impfen lassen möchten. Die Impfbereitschaft ist dabei in den vergangenen Monaten recht deutlich gestiegen – und das vor allem bei den unter 65-Jährigen, die als Gruppe einer Impfung zuvor eher zurückhaltend gegenüberstanden.
Insgesamt möchten sich Ältere typischerweise weit eher impfen lassen als Jüngere. Der Enthusiasmus der Senioren ergibt Sinn, wenn man bedenkt, dass sie besonders anfällig für einen lebensbedrohlichen Verlauf von Covid-19 sind. Und so sieht der nationale Impfplan in Deutschland vor, ältere Menschen in Pflegeheimen und Einrichtungen für betreutes Wohnen besonders früh mit dem zunächst noch knappen Impfstoff zu versorgen.
Viele aber, vor allem auch jüngere Menschen müssen warten, bis sie an der Reihe sind – und sich dann persönlich bemühen, ihre Impfungen zu bekommen. Und das ist ein kritischer Punkt, sagt Milkman: Wenn Menschen zum Beispiel ihre jährliche Grippeschutzimpfung versäumen, sagt sie, »wird angenommen, dass es einen tief sitzenden Wunsch gibt, sie auszulassen, eine tiefe Angst vor unerwünschten Nebenwirkungen. Aber in Wahrheit vergessen sie sie schlicht sehr häufig. Das Prozedere ist ein bisschen lästig, und sie kommen nicht dazu.«
Hier könnte man mit recht simplen Interventionen gegensteuern, wie Forschungsergebnisse belegen. Nachweislich am wirksamsten ist laut Milkman, die gewünschte Handlung – in diesem Fall die Impfung – zum Verhaltensstandard zu machen. Eine Studie der Rutgers University aus dem Jahr 2010 wies nach, dass sich die Impfrate um 36 Prozent erhöht, wenn Personen darüber informiert werden, dass ihre Impfdosis an einem ganz bestimmten Tag an einem bestimmten Ort auf sie wartet (wobei sie den Impftermin auch auf einen anderen Zeitpunkt verlegen können). Die Kontrollgruppe hatte stattdessen nur per E-Mail einen Link erhalten, um selbst einen Termin auszumachen. Also: Ein Opt-out funktioniert besser als ein Opt-in-Verfahren.
Eine andere effektive Taktik ist es, Erinnerungen penetrant einfach immer und immer wieder zu schicken. Milkman selbst hat das bei einer 2019 durchgeführten Studie getestet: Ziel war, mehr Menschen dazu zu bringen, eine begonnen medikamentöse Behandlung auch bis zum Ende mitzumachen. Milkmans Team hatte dafür 1104 Tuberkulosepatienten in Kenia in zwei Versuchsgruppen aufgeteilt: etwa die Hälfte in eine Kontrollgruppe, während alle anderen täglich Textnachrichten geschickt bekamen, die sie an die Einnahme ihrer Medikamente erinnerten. Wenn sie darauf nicht reagierten, erhielten sie zwei weitere SMS-Erinnerungen am selben Tag und, falls das auch nichts nutzte, Telefonanrufe. Im Grunde also, sagt Milkman, bestand die Strategie darin, »sie ständig zu nerven«. Aus der Gruppe der Genervten konnten am Ende 96 Prozent der Patienten erfolgreich bis zum Ende behandelt werden, verglichen mit etwa 87 Prozent in der Kontrollgruppe.
Aber welche Form der Erinnerung funktioniert am besten? Milkman und ihre Kollegen Angela Duckworth und Mitesh Patel haben dazu Studien mit Walmart-Apotheken und den Versorgungssystemen in zwei Regionen der USA durchgeführt. Dabei testeten sie unterschiedliche SMS-Nachrichten, die Probanden zur Grippeimpfung animieren sollten. Das Team ist noch dabei, die Daten zu analysieren, aber der erste Blick auf die Impfdaten aus den Gesundheitseinrichtungen legen nahe, dass die einfache, Tage oder Stunden vor dem Termin verschickte Erinnerung an eine Grippeimpfung »tatsächlich nützlich« ist, sagt Milkman: »Wir haben versucht, interaktiv und witzig zu sein, und ich bin mir nicht sicher, ob irgendetwas davon notwendig war.« Die für Anfang 2021 zur Veröffentlichung vorgesehene Studie war bereits darauf angelegt worden, auch die Bemühungen um die Coronavirus-Impfstoffe einfließen zu lassen.
Zögerliche Impfbereitschaft in der Mitte der Gesellschaft
Das US-Ministerium für Gesundheitspflege und Soziale Dienste arbeitet unterdessen an einer Kommunikationsstrategie für die Impfkampagnen – unter prominenter Beteiligung etwa von Anthony Fauci, dem Direktor des National Institute of Allergy and Infectious Diseases, und dem operative Leiter des US-Gesundheitssystems, Jerome Adams. Die »New York Times« berichtet aus einem Entwurf, die Kampagne würde auf die »bewegliche Mitte« abzielen – Menschen, die zwar zögern, sich impfen zu lassen, die aber nicht strikt dagegen sind.
Die Anti-Impf-Bewegung war in den letzten Jahren einige Male in den Schlagzeilen – Sozialwissenschaftler, die über Impfverweigerung forschen, sehen die Hardcore-Anti-Vaxxer allerdings als nur sehr kleine Gruppe, über die Sorgen zu machen sich wahrscheinlich nicht lohnt. CDC-Daten von 2019 zufolge waren zum Beispiel nur 2,5 Prozent der US-Kindergartenkinder völlig ungeimpft. In Deutschland sind laut einer Studie von Wissenschaftlern des »Versorgungsatlas« von 2017 Kinder vor allem in wenigen regional begrenzten Räumen unterdurchschnittlich häufig nicht geimpft worden.
»Wir sind mehr daran interessiert, Menschen anzusprechen, die ambivalent sind, um sie in die richtige Richtung zu stupsen«, sagt Rupali Limaye, die über Gesundheitskommunikation an der Johns Hopkins Bloomberg School of Public Health forscht. Die Arbeit von Limaye und anderen verdeutlicht einige Dos und Don'ts, die bei der Ansprache von zögerlichen Personen wichtig sind. »Eindrücklich gelernt haben wir eine Sache: Wir sollten falsche Vorstellungen nicht korrigieren. Denn dann haben die Leute das Gefühl, wir wären herablassend«, sagt sie. Das lässt sich etwa aus einer großen Studie aus dem Jahr 2014 unter der Leitung von Nyhan schließen, in der Informationskampagnen für impfskeptische Eltern untersucht wurden. Es existieren keinerlei glaubwürdigen Belege dafür, dass eine Impfung gegen Masern, Mumps und Röteln mit Autismus in Zusammenhang stehen, während Masern, Mumps und Röteln ihrerseits sehr reale Gesundheitsgefahren darstellen. Dies als Information weiterzugeben hatte aber keinerlei Einfluss auf die Absicht von Eltern, ein Kind impfen zu lassen. Im Gegenteil: Durch diese Strategie verhärteten sich sogar negativ-skeptische Haltungen von Impfgegnern.
Anstatt zu widersprechen, sollte man besser »mit Empathie an die Sache herangehen«, sagt Limaye. Auf Fehlinformationen könne man etwas sagen wie »Es gibt eine Menge Informationen da draußen, und einige davon sind wahr, und einige davon sind nicht wahr. Lassen Sie mich Ihnen sagen, was ich weiß.« So zu antworten, helfe dem Gegenüber, »das Gefühl zu haben, dass ihm zugehört wird.«
Auch die Beschäftigten im Medizinbetrieb können Verbindung zum Gegenüber aufbauen, wenn sie Ansprachen persönlich formulieren, etwa: »Lassen Sie mich Ihnen sagen, warum ich meine eigenen Kinder geimpft habe.« Immerhin ist das sie selbst betreuende Medizinpersonal für viele die glaubwürdigste Autorität. Die Mitarbeiter des Gesundheitswesens können also für besorgte Personen zum guten Vorbild werden, wenn sie ganz vorne in der Schlange für die Coronavirus-Impfung stehen.
»Es ist ethisch geboten, ein guter, einfühlsamer Kommunikator zu werden. Damit verbessert man den Medizinbetrieb – eine systemumwälzende Lösung ist das aber nicht«
(Zackary Berger)
Die Impfstoffe werden nun nach und nach transparent eingeführt – und die Impfung gegen Covid kann so als normaler Standard gesetzt werden. Studien zeigen ja, dass Menschen sich typischerweise für den Abschluss von Hochwasserversicherungen oder den Kauf einer Solaranlage für ihr Haus entscheiden, weil ihre Nachbarn das auch getan haben. »Genau dasselbe gilt für Impfungen«, sagt Dietram Scheufele, Professor für Kommunikation in den Biowissenschaften an der University of Wisconsin-Madison. Er und Milkman halten es für eine gute Idee, Aufkleber mit der Aufschrift »Ich habe mich impfen lassen« zu verteilen, ähnlich wie die »Ich habe gewählt«-Aufkleber, mit denen die Leute zur Wahl gehen, oder einem digitalen Äquivalent für das Facebook-Profil. Umso besser, wenn sich Prominente und Sportstars diesem Trend anschließen.
Probleme bei armen Menschen und Minderheiten
Bestimmte Gruppen der Gesellschaft – etwa wirtschaftlich schlechter gestellte Menschen oder solche aus ethnischen Minderheiten – verlangen nach spezifischeren und gezielteren Botschaften und Aktionen, wenn man hier Impfzurückhaltung ansprechen möchte. Für die Situation in den USA sieht Samantha Artiga, Vizepräsidentin und Direktorin des Racial Equity and Health Policy Program der Kaiser Family Foundation, Hindernisse vor allem in zwei Bereichen: beim Zugang und beim Vertrauen. Zu den Zugangsbarrieren gehört, wo und wann der Impfstoff erhältlich ist: Können Personen, die kein Auto besitzen oder in Spätschichten arbeiten, problemlos geimpft werden? Was ist mit Arbeitnehmern, die keinen unbezahlten Krankenstand haben und berechtigte Ängste vor Nebenwirkungen der Impfung haben? Impfstoffverteilungs- und Kommunikationspläne müssen diese Fragen berücksichtigen und Fehler vermeiden, die bei der Verfügbarkeit von Covid-Tests gemacht wurden.
Bewegliche Ziele bei der Ansprache
Bei den schon verfügbaren und den noch auf die Zulassung wartenden Impfstoffen bleiben Unklarheiten, die ausgeräumt werden sollten, etwa die Frage nach seltenen Nebenwirkungen oder der Dauer des Impfschutzes. Kommunikation und Aufklärungsprozesse müssen also zeitnah und schnell auf neue Entwicklungen reagieren. Transparenz wird der Schlüssel sein, wenn neue Impfphasen beginnen, Probleme auftreten oder neue Daten auftauchen. Darauf verständigten sich auch die Referenten des Webinars der National Academies of Sciences, Engineering and Medicine zum Thema »Vertrauen in Impfstoffe«: Herausfordernd werde sicher vor allem der Umgang mit Fehlinformationen und unverantwortlicher Berichterstattung sein, etwa mit News-Storys, die ohne weitere Einordnung von Impfpannen oder Nebenwirkungen der Impfstoffen berichten. Derartiges ist vorgekommen – in den USA gab es etwa einige Berichte über einen Mitarbeiter des Gesundheitswesens in Alaska, der eine schwere allergische Reaktion erlitt. Nicht erwähnt wurde gleichzeitig, dass Zehntausende ohne größere Zwischenfälle geimpft worden waren.
Aber ganz egal, wie schnell, zielgerichtet und forschungsbasiert die Impfkommunikation ausfällt: Man sollte sich nicht darüber hinwegtäuschen, dass die Pandemie Missstände in der öffentlichen Gesundheitsvorsorge offengelegt hat, die Misstrauen durchaus rechtfertigen – etwa die strukturelle Ungleichheit des Systems. »Es ist ethisch geboten, ein guter, einfühlsamer Kommunikator zu werden. Damit verbessert man den Medizinbetrieb – eine systemumwälzende Lösung ist das aber nicht«, sagt der Medizinethiker Zackary Berger von der Johns Hopkins School of Medicine. Er und andere Experten hoffen, dass die durch Impfstoffe eingeleitete postpandemische »Normalität« dann auch eine Normalität mit weit weniger Ungerechtigkeiten sein wird.
-----------------------
Claudia Wallis arbeitet als preisgekrönte Wissenschaftsjournalistin, deren Arbeit in der »New York Times«, »Time«, »Fortune« und der »New Republic« erschienen ist. Sie war Wissenschaftsredakteurin bei »Time« und leitende Redakteurin von »Scientific American Mind«.
Yeri: https://www.spektrum.de/news/was-hilft-gegen-skepsis-vor-der-corona-impfung/1817504
[Edited at 2021-01-14 16:04 GMT] | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN _____________________ | Jan 17, 2021 |
ADO_YORUM: Bu haberciği okuyunca anılarım canlandı... Alaycı bir biçimde arkamdan "Atlan (benim bu) evde çalışıyormuş" diyenler, "evden çalışma uydurmasyondur, onca okudu ama Atlan yoyuldu be" diye dedikodumu yapan akrabalar-komşular... "Hee hee evden çalışma tembellerin sığındığı, çalışıyormuş gibi yapma ayakları kuzum" (yine arkamdan) diyenler... Geçmişte biraz para kazandığımı görenlerin alla alla bu evde kumar mı oynuyor ki diyerek yine arkamdan laf ... See more ADO_YORUM: Bu haberciği okuyunca anılarım canlandı... Alaycı bir biçimde arkamdan "Atlan (benim bu) evde çalışıyormuş" diyenler, "evden çalışma uydurmasyondur, onca okudu ama Atlan yoyuldu be" diye dedikodumu yapan akrabalar-komşular... "Hee hee evden çalışma tembellerin sığındığı, çalışıyormuş gibi yapma ayakları kuzum" (yine arkamdan) diyenler... Geçmişte biraz para kazandığımı görenlerin alla alla bu evde kumar mı oynuyor ki diyerek yine arkamdan laf sikiştirmeleri... Nerede çalışıyorsun diye sorduklarında; "evde" cevabını alınca hafif alaycı gülümsemeler... Hepisi gözümün önünden filim şeridi gibi geçiverdi. Yaşayan görür demişler ya. Artıkın memur akrabalarım (öğretmenler ve öğretim üyeleri) da uzun zamandır evden çalışmaktalar, Zoom'layıyorular durmadan... Evde oturmanın ne demek olduğunu normalo insanlar da anladı gibi. Salgın sonrasında çok bişeylerin değişeceğini sanmıyorum açıkçası ama yanıla da bilirim. Olsun, bu kadarcık da olsa home office - evden çalışmanın tanınması çok hoşuma getti açıkçası ve buraya duygularımı karalama gereği hissettim. Aslında hayatı yoyulanlar kariyercilerdi, emir altında ceo olduklarını sananlardı, 3 kuruşa pavlıkalarda yöneticilik yaptığını sananlardı, ama vaktında uyanamadılar, corona gafil avladı o iddialı boş tipleri. Hepsi bu. İyi ki kafama göre yaşamamı sağlayan bir yol tutturmuşum. Herşeye rağmen mutluyum. İyiyim böyle iyiyim kariyerci yakınlarım
▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄▄
--Alıntıdır--
Şirketlere home office baskını: 48 bin euro ceza
--------------------------------------------------------
Ali GÜLEN - Güncellenme: 11:28, 17/01/2021
*-* Bu resmi netten aldım...
Avrupa corona önlemlerini sıkılaştırıyor. Kuralları ihlal edenlere ağır para cezaları geliyor. Özellikle de, geçiş sürecinde Home Office (evden çalışma) modelini geliştirmek isteyen ülkeler, şirketlere ağır baskılar uygulamaya başladı.
Almanya, HomeOffice çalışmaya ağırlık vermesi kararı aldı ve Salı günkü toplantıların ardından bununla ilgili önlemler açıklanacak. Fransa ve Belçika, özellikle “HomeOffice'ten verim alamayıp işçilerini geri çağıran” şirketleri takibe aldı.
1000 KİŞİ ŞİRKET DENETİMİNDE
Birçok Avrupa ülkesinde, ilk corona virüsü kapanmasında daha çok kişinin HomeOffice çalıştığı, ikinci kapanmada insanların yeniden ofislere dönmeye başlandığı görülüyor.
HomeOffice çalışmayı denetlemek için Belçika 1000 kişiyi görevlendirdi. Bunlar şirketlere ani baskınlar yapacak ve kararlara rağmen personelini getirten firmalara 48.000 Euro'ya (yaklaşık 433.000 TL) kadar ceza verilecek. Nisan ayına kadar bu yoğun ceza baskısının sürmesi bekleniyor.
Haberin alındığı internet kaynağı: https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/sirketlere-home-office-baskini-48-bin-euro-ceza-6214990/
[Edited at 2021-01-18 03:46 GMT] ▲ Collapse | | | Adnan Özdemir Türkiye Local time: 21:04 Üye (2007) Almanca > Türkçe + ... KONUYU BAŞLATAN
--Tümüylen alıntı--
AVM'lerin iflası ve yanarak ölen 11 işçinin hayaleti…
Yazı: Barış Soydan 18 Ocak 2021
*-*
*-*
15 milyar dolar… Bankalar bu kadar krediyi nasıl verdi? Neden TL değil döviz kredisi verdi? Devlet Türkiye'nin kıt kaynağının sanayiye, teknolojiye değil AVM'lere, inşaata akmasını neden engellemedi?
Metro City AVM'de açık kalan az sayıdaki mağazadan biri olan Boyner geçen Cuma kapandı. Satış görevlileri ellerinde kalan giyim eşyalarını kolilere dolduruyordu. "Abi bugün son günümüz" dedi, içlerinden biri…
Metro City, hayalet bir AVM'ye dönmüş durumda. Kapalı mağaza sayısı açık mağazalardan fazla. İnmiş kepenkler, ıssız koridorlar…
Metro City nasıl bu hale geldi? Pandemi yüzünden mi? Hayır, Metro City'nin sorunları çok önce başlamıştı. Önce Metro City inşa edildi. Sonra onun yanına Kanyon AVM. Sonra az ileriye Sapphire AVM, daha sonra hepsinin arasına Özdilek AVM… Kimsenin aklına "Yan yana bu kadar çok AVM olur mu?" diye sormak gelmedi. Her yere mantar gibi AVM dikildiği günlerdi. Sanayicilik gözden düşmüştü. "AVM kuracağım" diyenin bankada kredisi hazırdı. Bankalar AVM'lere milyarlarca dolar kredi dağıttı…
Yabancı sermaye de Türkiye'de fabrika kuracağına AVM kuruyordu. Hollandalı Multi Grubu, Türkiye'nin dört bir yanına açtığı Forum AVM'lere 3 milyar Euro'dan fazla para yatırdı.
Türkiye'nin dört bir yanında mantar gibi biten ışıltılı AVM'ler, AKP'nin büyüme modelinin sembolü haline gelmişti. "Peynir ekmek gibi BMW satılan ülke eşekten nasıl düştü?" başlıklı yazımda anlatmaya çalıştığım gibi Amerikan Merkez Bankası'nın izlediği "parasal genişleme" politikası sayesinde Türkiye'nin de aralarında bulunduğu gelişen ülkelere oluk oluk dolar girmiş, yerel paralar ve bu arada TL, hormonlu biçimde değer kazanmış, halkı sahte bir zenginlik hissi kaplamıştı.
Türkiye'nin dört bir yanına dikilen AVM'lere, havalimanlarına, köprülere bakanlar, Osmanlı'nın küllerinden yeniden doğduğunu düşündü. Türkiye şahlanıyordu... Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girecek, aleme nizam verecek, 21. yüzyılı Türk asrı yapacaktık...
Bazı ne idüğü belirsiz ekonomistler, bilim yapmadan, teknoloji geliştirmeden, AVM, köprü, havalimanı dikerek dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girilemeyeceğini, bu kafayla gidilirse ekonominin duvara toslayacağını söylüyordu. Ama neyse ki onları kimse dinlemiyordu.
O günlerde Beylikdüzü'nde jet hızıyla bitirilmeye çalışılan Marmara Park AVM'nin inşaatında bir facia yaşandı. Bir gece yangın çıktı, baraka yerine çadırlarda yatırılan işçilerden on biri yanarak öldü.
Çadırların çamur ve su içinde olduğu, elektrikli ısıtıcılarla ısıtıldığı, mevcut kabloların yetersiz olduğu ortaya çıkacaktı. İşçiler şikayet etmiş, dinletememişlerdi. Marmara Park AVM'nin inşaatı 11 işçiye mezar olmuştu.
Alman ECE'nin 200 milyon Euro yatırdığı Marmara Park AVM, kısa süre sonra törenle açıldı. On bir işçiyle ilgili dava ise hâlâ sürüyor. AVM'nin işletmecisi ECE topu taşeron inşaatçıya atıp işin içinden sıyrıldı. Taşeron Kayı İnşaat da topu alt taşerona ve çalışanlara attı. Mahkeme, ECE Gayrimenkul, Marmara Park AVM ve taşeron Kayı İnşaat'ı sorumsuz buldu. Firma sahipleri yargılanmadı, sadece firma çalışanları yargılandı.
Yargıtay 2017'de yerel mahkemenin kararını bozdu, dosyayı Bakırköy'deki mahkemeye iade etti. Dava halen orada sürüyor. Kamu vicdanında derin yara açan bir facianın davası 8 yılda sonuçlanmaz mı?
Marmara Park AVM yangınında oğlu Barış Kıyak'ı kaybeden Ayşe Kıyak, geçtiğimiz Ekim ayındaki duruşmada, "8 yıl oldu evladımı, evlatlarımızı kaybedeli. Patronların para hırsı yüzünden evlatlarımızı kaybettik. Hiçbir şekilde patronlar ceza almıyor, zenginlerin dokunulmazlıkları var. Yıllardır umutla adil yargılanma için çabalıyoruz. Mahkemeler adaletli karar vermediği için işçiler ölmeye devam ediyor" diyordu…
Geçtiğimiz günlerde haber mecralarına AVM'lerle ilgili yeni bir haber düştü: İstanbul Kozyatağı'ndaki Palladium AVM 300 milyon dolar borcuna karşılık Akbank'a devrolmuştu. Akbank, Marmara Forum AVM'yi de almak için görüşmeler yapıyordu.
Palladium'un eski sahibi Tahincioğlu İnşaat, AVM'yi Akbank'a değil Akpörtföy'e sattığını açıkladı. Açıklamaya göre Palladium borcuna karşılık devrolmamış, satılmıştı. Tahincioğlu, eline geçen parayla borç kapatmıştı...
Birkaç gün sonra bu sefer Dünya gazetesinde 30 AVM'nin zorda olduğu, borçlarına karşılık bankalara geçebileceği haberi çıktı. Haberde şöyle deniyordu: "15 milyar doları aşkın yatırım kredisi borcu bulunan AVM'ler borç çeviremiyor. 30 AVM'nin bankalara devir yolunda olduğu belirtiliyor."
15 milyar dolar… Bankalar bu kadar krediyi nasıl verdi? Neden TL değil döviz kredisi verdi? Devlet Türkiye'nin kıt kaynağının sanayiye, teknolojiye değil AVM'lere, inşaata akmasını neden engellemedi?
Cevabı biliyoruz: Çünkü Türkiye'nin dört bir yanındaki 200 AVM'ye ve bu arada konut projelerine, havalimanlarına, köprülere, otoyollara akıtılan döviz kredileri sayesinde ekonomi birkaç yıl üst üste yüzde 6-7'lik büyüme oranı yakalamıştı. Yüzde 6-7 büyüme, iktidar partisi için yeni seçmen demekti.
Ama bundan da önemlisi, ortada devasa bir rant vardı.
Ve zaten iktidarın beton dışında bir ekonomi vizyonu, ufku yoktu.
Sonra.. Sonrasını biliyoruz: Amerikan Merkez Bankası 2014'te parasal genişlemeyi bitirdi, Türkiye'ye akan paranın suyu kesildi, dolar tırmanışa geçti, 3 TL'yi, 4, 5, 6 TL'yi, 7.50 TL'yi, 8.50 TL'yi gördü. Şimdi 7.50'ye düştü diye seviniyoruz. Oysa eşekten düştüğümüz yerdeyiz.
En azından betonla en büyük 10 ekonomi arasına girilemeyeceğini sonunda öğrendik, diyebiliriz. Ama acaba öğrendik mi?
Bankaların döviz kredisine boğduğu o 200 AVM'ye gelince... Onlar için deniz bitti, çoğu batma tehdidiyle yüz yüze.
En büyük 10 ekonomi arasına girme hayali çoktan yalan oldu; Türkiye dünyanın en büyük 20 ekonomisi liginden de çıkmak üzere.
---
Yazının yeri: https://t24.com.tr/yazarlar/baris-soydan/avm-lerin-iflasi-ve-yanarak-olen-11-iscinin-hayaleti,29502
[Edited at 2021-01-17 23:05 GMT] | | | Konudaki sayfalar: < [1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21] > | To report site rules violations or get help, contact a site moderator: You can also contact site staff by submitting a support request » İlginç yazılar No recent translation news about Türkiye. |
Trados Business Manager Lite | Create customer quotes and invoices from within Trados Studio
Trados Business Manager Lite helps to simplify and speed up some of the daily tasks, such as invoicing and reporting, associated with running your freelance translation business.
More info » |
| Trados Studio 2022 Freelance | The leading translation software used by over 270,000 translators.
Designed with your feedback in mind, Trados Studio 2022 delivers an unrivalled, powerful desktop
and cloud solution, empowering you to work in the most efficient and cost-effective way.
More info » |
|
| | | | X Sign in to your ProZ.com account... | | | | | |